ForumAilem.Com - Paylasimin Yeni Adresi
  SohbetYaz



Etiketlenen üyelerin listesi

Yeni Konu Aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 05 - 04 - 2017, 00:48   #1 (permalink)
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere kapalı
Agatha Christie


Agatha Christie dünyanın en tanınmış polisiye yazarıdır. Guiness Rekorlar kitabında tüm zamanların en çok satan kurgu yazarı rekorunu, tahmini 2 milyar civarında satılmış kitapla, elinde bulundurmaktadır. İncil ve Shakespeare dışında hiçbir kitap satışının onu geçemeyeceği söylenir.

Agatha Miller İngiltere / Torquay'de, 15 Eylül 1890'da dünyaya geldi. 1914'de Kraliyet Uçak Filosunda görevli Albay Archibald Christie ile evlendi. 1928'de ayrılmadan evvel, çiftin bir kızı oldu: Rosalind.

Yarım yüzyılı aşan yazarlık kariyerinde Agatha Christie 80 roman ve kısa hikaye derlemesi yayınladı. Ayrıca bir düzineden fazla tiyatro oyunu kaleme aldı. Bunlar arasında, tiyatro tarihinde en uzun süre boyunca oynanan oyun olarak tarihe geçen Fare Kapanı (25 Kasım 1952'den bugüne) ve "Ve Sonra Hiç Kalmadı" (On Küçük Zenci uyarlaması) yer alıyor.

Christie'nin ilk romanı "Styles'daki Esrarengiz Vaka" (1920) aynı zamanda meşhur Belçikalı hafiye Hercule Poirot'yu dünyaya tanıtan romandır. Poirot'nun "küçük gri hücreleri" 33 roman ve 54 öyküde suçluların yakasına yapışır. 1901'de dünyaya gelen St. Mary Mead'li Miss Jane Marple ise 12 roman ve 20 öyküde yer alır.

Hem Hercule Poirot, hem de Miss Marple bir çok sinema ve televizyon filminde karşımıza çıkmıştır. Murder on the Orient Express (1974), Witness for the Prosecution (1957), And Then There Were None (1945), ve Death on the Nile (1978), başarılı örnekler arasındadır.

Agatha Christie ayrıca, Mary Westmacott adı altında altı romantik roman bir 4 kurgu-dışı kitap yayınladı. Bu dört kitapran biri "Agatha Christie: Bir Otobiyografi", bir diğeri ise ikinci eşi Sir Max Mallowan ile katıldığı arkeoloji gezilerini anlatan bir anı kitabıdır. 1971'de Britanya'da en üst düzeyden bir onur nişanına layık görülen Agatha Christie, 12 Ocak 1976'da geçirdiği bir gribal enfeksiyon sonucu hayata gözlerini yumdu.

16.50 Treni
Sıradan bir günde, her şeyin olması gerektiği gibi olduğu bir anda inanılmaz bir olay yaşanır.
Yan yana gelen iki trende ancak korku filmlerinde rastlanacak türden bir cinayet vakası yaşanmaktadır. Ve tüm bunların tek tanığı bir kadındır.
Elspeth çaresizlik içinde baktığı vagonun penceresinden bir adamın bir kadının boğazını hunharca sıktığını görür. Zavallı kadının bir süre sonra cansız bedeni yere yığılır ve o anda tren hareket eder.
Bu düğümü çözebilecek tek kişi Jane Marple’dan başkası değildir. Ve belki de Elspeth’e inanacak tek kişi... Çünkü ortada ne şüpheli, ne başka tanık, ne de ceset vardır.

Acı kahve

1934 yılının ilkbaharında İngiltere’nin en ünlü fizikçisi olan Sir Claud Amory, Poirot’yu Surrey’deki evine çağırır. Amory evinde yaşayanlardan birinin son buluşunu çalacağından kuşkulanmaktadır. Bu buluş İngiltere savunmasını tehlikeye atabilecek kadar önemli ve gizlidir.

Poirot, Yüzbaşı Hastings’i de yanına alarak Surrey’e gider ama çok geç kalmıştır.

Sir Amoy ölmüş, formül ise kaybolmuştur. Şimdi ortada pek çok şüpheli vardır. Evdeki akrabaları mı, konukları mı, yoksa hizmetkarlardan biri mi?.. Ama kim?

Bağdat'a geldiler

Polisiye türünün başarılı isimlerinden biri olan Agatha Christie, Bağdat’a Geldiler de ilginç bir ikiliye dikkat çekiyor: ABD ile SSCB. Yazar, romanın ana kurgusunu bu iki büyük gücün bitmek tükenmek bilmeyen ekonomik savaşları üzerine kuruyor.

Süper güçlerin gizli toplantısının Bağdat’a yapılmasına karar verilmiştir. Ancak Bağdat, toplantının ve daha da önemlisi Dünyanın geleceği için hiç de güvenli bir yer değildir. ABD ve SSCB gizli ajanları uzun yıllardır sürdürdükleri ölüm-kalım savaşına Bağdat’ta devam etmeye kararlıdırlar ve hiç aksatmadan planlarını kurmaya başlamışlardır. Bu kez romanın bilmecesini çözmek ise genç bir kahramana düşecektir; şüphesiz yazar böyle istemiştir ve Christie’nin diğer kahramanları kadar ünlü olmasa da Victoria da en az onlar kadar akıllı ve iş bitiricidir.

Victoria Jones
Bir İngiliz olan Victoria, sevimli, yaramaz ve bir o kadar da sekreterlik konusunda yetersiz bir genç bayandır. O, insanları taklit etmeyi ve sık sık -bunların çoğu hayal gücünün ürünüdür- yalan söylemeyi sever. İşinden kovulduğu bir sabah kaderinin ona hayal gücünü sonuna kadar kullanabileceği bir çizgi çektiğinin farkında değildir; ta ki yakışıklı genç Edward ile tanışıncaya kadar... İki genç FitzJames Parkı’nda karşılaşırlar. -Bundan sonra yazarın, hem okuruna hem de Victoria’ya büyük bir sürprizi olacaktır.- Çünkü her şey iki büyük gücün ajanları tarafından çok önceden planlanmıştır.
Diğer önemli kahramanlar arasında Bay Dakin ve hayatını dünyanın barışı uğruna yitiren Henry Carmichael -romanın kilit kahramanı- de vardır. Romanın kurgusu içinde bir parça komünizm de işlenir; adını Zeytin Dalı koyduğu bir kurum da yazarın komünizm yaklaşımından payını alır.

Barış için savaş
Söz konusu olan Çin, Türkistan, Kürdistan ve Irak yolculuklarında Carmichael’in topladığı gerçek kanıtlardır ve bunların tümü maden cevherleri ile yüksek uranyum üzerinedir. Fakat, bu yer altı zenginliklerini elde etmek için büyük bir dünya savaşını göze almaktan kaçınmayan ajanların planları ne yazık ki suya düşer. En azından yazar böyle olmasını istemiş ve okura tüm bunları büyük bir hızla anlattığı heyecanlı bir polisiye sunmuştur. Romanın son sayfasında karşımıza çıkan –ve şüphesiz şaşırtıcı kahramanlardan biri olan- Şeyh Hüseyin el Ziyara ise ‘barış’ı kendi dilinde ve kendi yaşam gerçekliği ile savunur.
-Bu arada sonucun barış olmayacağını yine romanın son cümlesinde belirtmekten de kaçınmaz yazar; “Bir anlık sessizliğin ardından ince bir ses bürokrasinin o umursamaz kişiliksizliğiyle konuştu: ‘Bu gerçekler ABD Başkanı ile SSCB Lideri’ne iletilecektir...’”

Romanın en mutlu kahramanı ise Victoria’dır; genç kahramanını aşkın sürükleyip getirdiği Bağdat’a yalnız bırakmaz Agatha Christie. Victoria’yı yeni bir iş ve yeni bir aşk beklemektedir.

Beklenmeyen misafir

Beklenmeyen Misafir" esrarengiz gibi görünmese de aslında esrarengiz gibi görünmese de aslında esrarengiz bir cinayet öyküsü olarak tanımlanabilir. Güney Galler’de yoğun siste bir adam yolunu kaybeder ve arabası bir çukura yuvarlanır. Yardım aramak için girdiği evde, kocasını öldürdüğünü iddia eden, elinde silah bulunan bir kadınla karşılaşır.

Beş küçük domuz

Amyas Crale genç yakışıklı ve ünlü bir ressamdır. Çapkınlığıyla tanınan Amyan, nedensiz bir şekilde öldürülür. Olayın gerisinde çözümlenemeyen pek çok şüpheli soru vardır ve bu ölüm yüzünden ressamın karısı suçlanır.

Yıllar sonra genç bir bayan, babasını öldürmekle suçlanan annesinin masumiyetini ispatlamak için Poirot’tan yardım ister. Artık sır perdesinin aralanma vakti gelmiştir ve Poirot bir kez daha iş başındadır.

Bilinmeyen hedef

Hiçbir şey mutlak doğru değildir.”
Spectator

Çok sayıda bilim adamı bir anda ortadan kaybolur. Bu durum gizli haberalma servislerini iyiden iyiye endişelendirir.
Bu adamlar kaçırılmış ya da şantaj mı yapılmıştır? Yoksa be-yinleri mi yıkanmıştır?
Tüm bu sırrın anahtarı bir kadında saklıdır, ama o da uçak kazasında ağır yaralanmış, hastanede ölüm döşeğinde yatmaktadır.
Bu arada Kazablanka’da bir otel odasında, Hilary Craven isimli bir kadın intihar etmeye karar verir. Ancak hiç tanımadığı bir adam, bunun yerine kadına daha heyecanlı bir ölüm yolu önerir.

“Agatha Christie, bu dedektiflik öyküsüyle bizlere yine
gerilim dolu bir roman sunuyor.”
Sunday Times

Briç masasında cinayet

Oldukça havalı biri olan Bay Shaitana evinde bir briç partisi düzenler. Ev sahibinin ansızın öldürülmesi, eğlenceli briç partisini bir cinayet soruşturmasına dönüştürür.

Partiye davetli olan dört soruşturmacı -Hercule Poirot, Müfettiş Battle, Albay Race ve Ariande Oliver- diğer dört davetliden birinin cinayeti işlediğini düşünmektedir. Üstelik dört davetleninin de bu cinayeti işlemeleri için uygun fırsatları ve gizleyecek önemli sırları olduğu soruşturmalar sonucu ortaya çıkar.

Acaba soruşturmacılar, hangi davetlinin ev sahibini öldürecek kadar önemli sırlar ve sönmeyen bir nefret taşıdığını bulabilecekler midir?

Yoksa tüm davetliler ortak bir sırra ve geçmişe mi sahiptir?

Büyük dörtler

Poirot’nun yatak odasının kapısında toza toprağa bulunmış bir adam durmaktadır. Zavallı adam Poirot’ya boş boş bakıp yere yığılır.

Bir anda neye uğradığı anlayamayan yaşlı dedeftik pek çok bilinmezin ortasında kalmıştır. Bu adam kimdir? Şok mu geçirmektedir? Dahası, bir kağıt parçasına defalarca karalanmış 4 rakamının bir anlamı var mıdır?

Poirot farkında olmadan uluslararası bir entrikanın içine dalmıştır ve 4 rakamının sırrı tüm bilinmezlerin cevabı olacaktır.

Cenazeden sonra

Cora baltayla hunharca öldürülünce, bir gün önce kardeşi Richard’ın patavatsızca söylediği birsöz tüyler ürpertici bir anlam kazanır. Richard’ın vasiyetnamesi okunurken, Cora yüksek sesle, "Olay çok güzel örtbas edildi... Ama Richard cinayete kurban gitti değil mi?" diye sormuştu.

Çaresizlik içindeki aile avukatı bu sırrı çözmesi için Hercule Poirot’ya başvurur.

Cesetler merdiveni
Sabah saat yedide uyanan Bautryler kütüphanelerinde genç bir kadın cesediyle karşılaşırlar. Şık gece elbiseli kadının makyajı yüzüne gözüne bulaşmıştır. Peki bu kadın kimdi? Buraya nasıl gelmişti? Daha sonra terk edilmiş taşocağında bulunacak yanmış genç kız cesediyle bir bağlantısı var mıydı?

Dedikodular başlamadan, saygıdeğer Bautryler bu esrarengiz olayı aydınlatması için Bayan Marple’ı davet ederler.

Cinayet alfabesi
Alfabe sırasına göre kurbanlarını öldüren seri katil, cesetlerin yanına ABC tren yolları tarifesini bırakmaktadır. Aynı zamanda cinayetleri işleyeceği mekanları Hercule Poirot’ya önceden haber vererek deneyimli dedektifle dalga geçmektedir. Fakat Poirot adı geçen yerlere ulaşmakta her zaman gecikir. Bu psikopatın düşüncelerinden ve cinayet metodundan fazlasıyla etkilenen Poirot, Hastings ve Japp’ın yardımıyla İngiltere’de enine boyuna seyahet ederek bu acımasız katilin izini bulmaya karar verir.

Cinayetler kulübü

Bir salı gecesi Jane Marple’ın evinde toplanan altı kişi, bundan böyle her salı akşamı aynı yerde toplanıp birbilerine faili meçhul cinayet öyküleri anlatmaya karar verirler.

Konuklar birbirlerine esrarengiz öyküler anlatırken, yaşlı ev sahibesini unuturlar. Fakat Miss Marple dikkatle dinlediği her öykünün sonunda katilin kimliğini ortaya çıkarır.

"Cinayetler Kulübü" eşi bulunmaz kısa öykülerden oluşmuş, sürprizlerle dolu bir kitap.

Cinayetler oteli

Geleneksel dekoru, kusursuz servisi ve görkemli görünümünün ardında yatan tehlikeli havasıyla "Cinayetler Oteli", Jane Marple’ın aradığı yerdir. Esrarengiz bir konuğun yanlış günde havaalanına gitmsiyle başlayan garip olaylar zincirinin böylesine gelişeceğini Bayan Marple bile tahmin edememiştir.

Dersimiz cinayet

"Tanrı aşkına hemen gelin!"

Hercule Poirot bu yardım çağrısını aldığında çok geç kalmış, milyoner Paul Renauld ölmüştü. Kurban, Merlinville’deki malikanesinin yanındaki golf sahasında, yeni kazılmış bir mezarın yanında sırtından bıçaklanmıştı.

Şimdi ortada birkaç zanlı vardı: Kurbanın sırtındaki hançerin sahibi olan karısı, metresi ve de kendisine öfke kusan oğlu... Her birinin gözü adamın mirasındaydı.

Polis suçluyu bulduğunu düşünürken, Poirot’nun hala kuşkuları vardı. İkinci cinayet onun ne kadar haklı olduğunu kanıtlayacaktı.

Doğu ekspresinde cinayet
Gece yarısından sonra artan şiddetli tipi yüzünden Doğu Ekspresi artık yoluna devam edemeyecek durumdadır. Yılın bu zamanlarında lüks tren tamamen doludur. Ertesi sabah yapılan kontroller sonucu tüm yolcuların sağsalim trende olduğu anlaşılır. Ancak defalarca bıçaklanarak öldürülen Amerikalı yolcunun kompartımanının kapısı içeriden kilitlidir.

Sonunda trende yolculuk etmekte olan Hercule Poirot cinayeti incelemeye başlar. Ancak kimi yolcular cinayetin izlerini yok edebilmek için yaşlı dedektifin dikkatini dağıtmaya çalışırlar. Poirot, kehanet sayılabilecek bir saptamayla cinayeti bir değil iki şekilde çözümlemeyi başarır.

Elmayı yılan ısırdı

Polisiye roman yazarı olan Adriadne Oliver, Woodleigh Common’da gençler için düzenlenen Cadılar Bayramı partisine davetlidir. Partide konuklar arasında, abartılı cinayet ve entrika hikayeleri anlatan bir genç kız da vardır. Çevresindekilerin oldukça ilgisini çeken genç kız, bir süre sonra elma dolu küvette ölü bulunur.

Adriadne, kızın ölüm şekliyle anlattığı son hikayenin benzerliği konusunda düşünmeye başlar. Yoksa zavallı genç kızın hikayeleri düşünüldüğü kadar abartılı değil midir?

Bu arada konuklar arasında bulunan Hercule Poirot ise kimlerin genç kızı susturduğunu düşünmektedir. Ama Cadılar Bayramı’nda katilin maskesini düşürmek hiç de kolay olmayacaktır. Üstelik Woodleigh’te hiç kimse genç kızın bir cinayete kurban gitmiş olabileceğine inanmamaktadır.

Fare kapanı

Tiyatro tarihinde en uzun sahnede kalmayı başaran Fare Kapanı, Agahta Christie’nin eserleri arasında en tanınmış olanlarından biridir.
The Mousetrap adı ile uzun yıllar tiyatro oyunu olarak sahnelenen eser, Altın Kitaplar aracılığıyla okurla buluşuyor. Fare Kapanı’nda yazarın Cinayetler Bürosu adını verdiği öyküleri de yer alıyor.

Fare KapanıFare Kapanı, Monkswell Köşkü’nde geçer. Hava çok soğuktur ve gökyüzü henüz yağmamış kar bulutlarıyla dolu ve karanlıktır.
Koyu renk palto giymiş olan bir adam Culver Sokağı’nda ilerleyerek 74 numaralı apartmanın kapısı önündeki basamaklardan çıkar. Atkısını yukarı çekerek çenesini sarmış, şapkasını gözlerine kadar indirmiştir. Parmağını düğmeye basar ve zilin aşağıdaki bodrum katında tiz bir sesle çaldığını duyar. Dışarıda duran adamın yalnızca silueti belli olmaktadır. Alçalmış gibi gözüken gökyüzü bu gölge için uygun bir arka plandır. Adam merdivendeki dönemeci aştıktan sonra usulca ıslık çalmaya başlar. Bir çocuk şarkısıdır bu… “Üç Kör Fare…”

Üç Kör Fare
Üç Kör Fare
Nasıl koşuyorlar bak,
Nasıl koşuyorlar bak!
Hepsi de çifçinin karısının peşinden koştular.
Kadın da kuyruklarını et bıçağıyla kesti.
Hayatın böyle garip bir şey görün mü hiç?
Şu
Üç Kör Fare
Gibi…


The Mousetrap adı ile uzun yıllar tiyatro oyunu olarak sahnelenen eserin baş kahramanları henüz yeni evlenmiş olan genç çift Molly ve Giles Davis’tir. Davis’ler, Monkswell Köşkü’nü pansiyona çevirmeye karar vermişlerdir. Bu onların ilk pansiyon işletmeciliği olacaktır. Victoria devrinden kalma olan köşk, içindeki eşyaları ile bir pansiyon için son derece uygundur. Üstelik yeni çiftin paraya da ihtiyacı vardır. Ancak olaylar düşündükleri gibi gelişmez. Çünkü müşterileri arasında -Christopher Wren, Bayan Boyle, Binbaşı Metcalf, Paravicini, Trotter, Müfettiş Parminter- genç bir katil de vardır.

Cinayetler Bürosu
Fare Kapanı’nın ikinci bölümünde Agahta Christie’nin Cinayetler Bürosu adını verdiği öyküleri yer alıyor. Öykülerin baş kahramanı Tuppence Beresford ile Tommy Beresford’tır.

Kendilerine bir dedektiflik bürosunun sorumluluğu verilen Beresford çifti, hayatlarında aradıkları heyecana böylece kavuşmuş olurlar. Yazarın başarılı ile çizdiği iki karakterin birçok dedektif filmine kaynaklık ettiği açık. Tuppence ve Tommy farklı hikayelerde değişik polisiye olayları çözümün yardımcı olurlar.

Bu bölümde yer alan öykü isimleri şöyle: "Ölüler Evi", "Maskeli Balo", "Esrarlı Yabancı", "Elçinin Ayakkabıları", "On Altı Numara".

Filler de hatırlar

Kim kimi öldürdü? Polisiye roman yazarı Adriadne Oliver, kitaplarında hep bu konuyu işlemekteydi. Ama bu kez katil kim sorusunun cevabı yazarın kendi geçmişinde meydana gelen bir cinayette yatıyordu. On iki yıl önce Adriadne’nin iki arkadaşının ölümü intihar olarak nitelendirilmişti.

Hercule Poirot’nun yardımlarıyla sorularına cevap arayan Adriadne, inanılmaz gerçeklerle karşı karşıya gelir. Poirot deneyimlerinde yanılmıyorsa tarih gibi cinayetler de tekerrür edebiliyordu.


Frankfurt yolcusu

"Bu imkansız değil, yalnızca fantastik bir öyküdür."
Agatha Christie

Dışişleri mensubu Sir Stafford Nye Uzakdoğu’daki görevinden dönerken Frankfurt Havaalanı’nda garip bir durumla karşılaşır. Yanına yaklaşan bir kadın ilginç bir istekte bulunur. Peşindeki katilleri atlatmak için Sir Stafford’un yolculukta giydiği pelerini ve pasaportu almak ister. Ona yardım etmeyi kabul eden Sir Stafford heyecanlı bir maceranın içinde sürüklenir.

Işıklar sönünce
Cinayet, karasevda, doğaüstü güçler gibi konuları işleyen bu yedi öykü Agatha Christie’nin ölümünden yirmi bir yıl sonra bulunmuştur. Bu öyküleri okuyunca yazarın neden polisiye romanlar kraliçesi unvanını kazandığını bir kez daha anlayacaksınız.

İskemlede beş ceset

Herkes tarafından sevilen dişçi Dr. Morley’in intihar etmesi için nasıl bir sebep olabilirdi? Duygusal çelişkiler içinde değildi, parasal ve gönül sorunları da yoktu. Hercule Poirot ile neden buluşacaktı? Meraklı dedektif bu intihar hikayesine inanmamıştı. Doktorun hastalarının, ortaklarının ve dostlarının ifadelerini almaya başlayan Poirot, sonuçta korkunç bir gerçekle karşılaştı. Dr. Morley ne ilk, ne de son kurbandı...

Kanatların çağrısı

Bu birbirinden değişik on iki öykü, Agatha Christie’nin çok yönlü eşsiz bir yazar olduğunu kanıtlıyor. "Kırmızı Işık" ve "Dördüncü Adam", sizleri heyecandan kıvrandırırken, "Radyo" adlı ironik öyküden gaddarca zevk alacaksınız. "Ölüm Habercisi Köpek" ise dehşetle tüylerinizi ürpertecek.

Köşkteki esrar

Arkadaşı için yerine getireceği basit bir angaryanın onu uluslararası bir cinayet komplosunun tam ortasına düşüreceği Anthony Cade’in aklının ucundan bile geçmezdi.
Birileri ne pahasına olursa olsun Herzoslovakya’da monarşinin tekrar kurulmasına engel olmak istiyordu.
Tüm bu bilinmezler düğümünü çözmek için güçlerini birleştiren Scotland Yard ve Fransız Emniyeti Sûreté dönüp dolaşıp aynı noktada kilitleniyorlardı... Ta ki Bacalar Köşkü’nde işlenen cinayet, bilinmezler düğümünün çözülmesini sağlayan ipucunu verene kadar.

Mavi trenin esrarı

Agatha Christie, ünlü kahramanı Hercule Poirot’un heyecanlı bir macerası ile okurlarıyla buluşuyor. “Mavi Trenin Esrarı” adını taşıyan romanın kurgusu kadar yazılış öyküsü de ilginç.

1927 yılının Şubat ayında Agatha Christie o sıralar yedi yaşında olan kızı Rosalind ile birlikte Kanarya Adaları’na gider. İlk eşi Archibald Christie’den ayrılmak üzeredir ve morali de son derece bozuktur. Asıl önemlisi ise yazma hevesinin büyük ölçüde kaybetmiş olmasıdır. Bu nedenle “Mavi Trenin Esrarı” isimli romana oldukça isteksiz başlar. Otobiyografisinde bu konuda şunlar yazılıdır: “Bu kitabı bir an önce yazmak istememdeki neden, hatta daha açık olarak belirtmek gerekirse buna zorunlu olmamdaki neden para kazanma gerekliliğiydi. Bu tam amatörlükten profesyonelliğe geçiş dönemimdi. Bu açıdan içimden gelmese de mesleki açıdan kaleme sarılma riskini göze aldım...”

Kitap 1928 yılının Mart ayında Collins Yayınevi’nde yayımlandığında, tüm eleştirmenlerin, yazarın isteksiz olarak yazdığı bu kitap hakkındaki görüşleri olumluydu.

Bu arada kitabın ithaf edildiği O.F.D.’nin iki öne çıkan üyesi Carlotta ve Peter’in kim olduklarını da açıklamak yararlı olacaktır. O.F.D. (Order of the Faithful Dogs – Sadık Köpekler Düzeni) anlamına gelmektedir. Eşinden ayrıldıktan sonra Agatha Christie yakın dostlarından birçoğu konusunda hayal kırıklığı yaşamıştı. Yarı şaka, yarı ciddi sekreteri Charlotte Fischer ya da Agatha’nın ona taktığı ismiyle, Carlotta ile birlikte dostlarına yakınlıklarına göre unvan vermeyi düşündüler. Gerçek dostlar bu düzende (O.F.D.) insanlar olarak nitelendirilirken, diğerlerine üçüncü sınıf payesi verildi. Bu kitabın ithaf edildiği diğer dostu Peter ise yazarın en yakın ve sadık dostu, terrier cinsi köpeğinden başkası değildi.


Nil'de ölüm


Linnet Doyle genç, güzel ve zengin bir kadındır. Dünyada her şeye sahiptir... Hatta en yakın arkadaşının sevdiği adama bile. Linnet ve yeni kocası Nil Nehri’nde bir tekne gezisinde ünlü dedektif Hercule Poirot ile tanışırlar. Huzur dolu keyifli bir gezi olmasına rağen Poirot’nun isim veremediği, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğuna dair içinde bir sıkıntı vardır.


Noelde cinayet

Kulakları sağır eden bir gürültü ve canhıraş bir çığlık, Lee Ailesi’nin Noel yemeğini berbat eder. Üst katta zalim Simeon Lee boğazı kesilerek öldürülmüştür. Köyde bir arkadaşının evinde Noel tatilini geçirmekte olan Hercule Poirot olaya el koyunca evde yas havası yerine kuşku rüzgarlarının estiğini fark eder. Herkesin yaşlı adamdan nefret etmesi için kendine göre bir nedeni vardır.

On küçük zenci

Her birinin gizledikleri ve korktukları sırları olan on kişi, Zenci Adası’ndaki ıssız bir malikaneye davet edilirler. Ancak malikaneye giden grubu bir sürpriz beklemektedir, ev sahibi ortalarda yoktur.

Geçmişlerindeki karanlık sırlardan başka hiçbir şeyleri olmayan bu insanlar adada mahsur kalmışlardır.

Konuklar bir süre sonra gizledikleri karanlık sırları birbirlerine anlatırlar. Ve teker teker ölmeye başlarlar...

Ölüm büyüsü


Yaşlı bir din adamı öldürülmüştür. Katil telaş içinde kurbanın ceplerini araştırır, ama araduğı şeyi Perder Gorman’ın yırtık cüppesinde bulamaz.

Peki katilin aradığı nedir? Ve birkaç saat önce ölüm döşeğinde yatan kadın, pedere neler itiraf etmiştir.

Kır At adlı halka açık evi yöneten ve kara büyü yaptıkları söylenen üç kadın bu soruların yanıtlarını verebilirlerdi. Belki de çözüm insan tabiatının karanlık yönlerinde yatıyordu.


Ölüm çığlığı

Albay Protheroe’nun öldürülmesi St. Mary Mead halkını şaşırtmış ama pek de üzmemişti. Albayı öldürmekle katilin dünyaya büyük bir iyilik yaptığını söyleyen köyün papazı, Protheroe’nun genç ve fingirdek karısını da kocasını öldürmekle suçlamıştı. Peki sadakatsiz Bayan Protheroe ve genç ressam sevgilisi bu konuda ne düşünüyorlardı?

Entrikalarla bezeli gerilimi yine kurnaz Jane Marple çözüyor.

Bu romanda okurla Miss Jane Marple ile ilk kez tanışıyor.

Ölüm diken üstünde

La Bourget’den Croydon’a giden uçağın iki numaralı koltuğunda oturan kadını talihsiz bir son beklemektedir. Zavallı kadını ansızın bir eşekarası sokar ve kadın ölür.

Aynı uçakta yolculuk eden Hercule Poirot, kadının arı sokmasından öldüğüne inanmaz. Scotland Yard ve Surete ile çalışan Poirot, kendi yöntemiyle bu esrarengiz ölümü çözmeye çalışır.

Ölüm meleği

Jane Marple hiç beklemediği birinden bir mektup alır. Yolculuklarının birinde tanıştığı Bay Rafiel’den gelen mektup yaşlı kadını şaşırtır.

Kısa bir süre önce ölen adam, onun adalet duygusuna güvendiğinden söz ederek bir cinayet olayının ortaya çıkarılmasını istemektedir.

Ama tüm bu isteklerin dışında cevaplanmamış sorular vardır:

Bir, söz edilen cinayeti kim işlemiştir?

İki, cinayet nerede ve ne zaman gerçekleşmiştir?

Tüm bu soruları cevaplandıracak olan yaşlı Marple, kalan zamanını ve düşmanını bilemeden hızla yol almak zorundadır.

Ölüm oyunu

Hercule Poirot uzun süredir beklediği tatili yapmak için Devon sahillerindeki Kaçakçılar Adası’nda bulunmaktadır. Her şey yolunda giderken ünlü bir aktris olan Arlena Stuart denizde boğulmuş olarak bulunur. Cinayet soruşturması başlatılınca aktrisle aynı otelde kalan tüm konukların bir şekilde Arlena ile bağlantılı olduğu ortaya çıkar. Ama asıl cevap bulması gereken soru şudur: Ailesi dahil bu konuklardan hangisi Arlena’yı öldürecek kadar ondan nefret etmektedir?

Ölüm saatleri

Wilbraham Crescent 19 numaraya, kendisine gelen bir telefon üzerine giden Shelia Webb, evde orta yaşlı bir adamın cesediyle kaşılaşır. Genç kadını hiç tanımayan kör ev sahibesi Bayan Pebmarsh ise, Cavendish Sekreterlik ve Daktilo Bürosu’nu arayıp Shelia’yı ismen istediğini inkar eder. Ama ortada bir gerçek vardır. Birisi telefon edip Shelia’yı o eve çağırmıştır. Ve daha da önemlisi her iki kadın ne birbirlerini ne de ölen adamı tanımamaktadır.

Aslında hiç kimse hiçbir şey bilmiyordu. Ortada tek bir ipucu vardı ve zaman Hercule Poirot için hızla ilerliyordu. Cesedin bulunduğu odadaki saatlerin hepsi çalışıyordu, biri dışında... O da 16.13’te durmuştu.

Ölümle randevu

CİNAYETTEN KAÇILAMAZDI

"Onun muhakkak öldürülmesi icab ettiğini anlıyorsun, değil mi?"
Hercule Poirot kendi kendine: "Bu sesi tekrar duyarsam tanımalıyım..." diye düşündü.

Ölümün tam zamanı

Royston Köşkü’ndeki konuklar yeni yılın gelişini kutluyorlardı. Saatler on ikiyi henüz geçmişti ki, davetsiz bir misafir kapıyı çaldı. Gelen Bay Quin’di ve daha önce intihar ettiği bilinen bir kişinin aslında cinayete kurban gittiğini söylerek gecenin atmosferini bir anda değiştirecekti.

Porsuk ağacı cinayeti

Bir yudum çayla başlayan olay trajedi ile son bulur.

Bir fincan çay içen varlıklı Rex Fortescue birdenbire hastalanıp ölür... Kurbanın cebinde bulunan bir avuç çavdar tek ipucudur. Kurnaz Jane Marple eski bir çocuk tekerlemesini anımsayana dek cinayetin nedeni anlaşılmaz.

Jane Marple öykülerinin en iyisi olarak nitelenen bu kitabın dahiyane kurgusu okurları son sayfaya dek soluksuz bırakacak.

Roger Ackroyd cinayeti

King’s Abbot Köyü’ndeki sakin yaşam bir anda altüst olur. Dul bir kadının şüpheli intiharı asılsız dedikodulara yol açar. Köy, ilk kocasını öldürdüğünü bilen biri tarafından kadına şantaj yapıldığı ve Roger Ackroyd’un onun gizli aşığı olduğu söylentileriyle çalkalanmaktadır. Fakat Ackroyd cinayete kurban gidince, tüm şüpheler ev halkının üstüne odaklanır. Kendini emekliye ayıran ve sebze yetiştirmek için King’s Abbot Köyü’ne yerleşen Hercule Poirot, istemeden de olsa cinayete el koyar. Şeytani bir zekaya sahip katili yakalamaya çalışır.

Sıfıra doğru

Nevile Strange yeni karısı Kay’la çok mutludur. Eylülde Martı Burnu’ndaki halasını ziyaret etmeyi düşünmektedir. Ama aynı zamanda Nevile’in eski karısı Audrey’de orada olacaktır.

Agatha Christie’nin ölümsüz eserlerinden "Sıfıra Doğru" okuyucuyu başından sonuna dek heyecanlı kılmayı başarıyor.

Sonuncu kurban

Dedektif Hercule Poirot, arkadaşı Ariadne Oliver’ın çağrısı üzerine hafta sonunda temsili bir cinayet oyununu izlemek için Deon’daki tarihi bir malikaneye gider. Oyunun hazırlıkları sırasında oyuncuların davranışları şüphe çekicidir. Daha da kötüsü oyundaki kurban rolündeki kişi öldürülür.

Poirot ve Oliver sahte ipuçları arasında gerçekleri bulabilmek için tüm dedektiflik hünerlerini ortaya koyarak katilin peşine düşerler.

Şampanyadaki zehir

Muhteşem yemeklerle donatılmış yedi kişilik bir sofrada altı kişi oturuyordu. Yedinci kişinin yerindeyse Rosemary Barton’un anısına bir biberiye (rosemary) dalı duruyordu. Bir yıl önce meydana gelen o acı olayı kimsenin unutmak istememesi garipti. Çünkü güzel yüzü acıdan tanınmaz hale gelen genç kadın, bu masada son nefesini vermişti.

Rosemary Barton tanıştığı her insanda güçlü duygular uyandıran güzel bir kadındı. Ne yazık ki bir olay sırasında uyandırdığı başka bir güçlü duygu onun sonunu hazırlamıştı.

Üç perdelik cinayet

Ünlü bir tiyatro oyuncusunun evindeki akşam yemeğine on üç konuk davetlidir. Ne var ki konuklar arasında bulunan yumuşak huylu rahip Stephen Babbington şanssız bir gecesindedir. Adamcağızın yudum yudum içtiği içki boğazına kaçar ve çırpınarak ölür.

Rahibin içki kadehi kimyasal analiz için adli tıbba yollanınca, Poirot’un tahmin ettiği sonuç ortaya çıkar: Kadehte zehir izine rastlanmamıştır.

Şimdi oldukça karmaşık bir durum ortaya çıkmıştır, çünkü cinayet işlemek için geçerli bir neden de yoktur.

Üç yanlış üç ceset

Öğrencilerin kaldığı bir pansiyonda patlak veren hırsızlık olayı Hercule Poirot için hiç de ilgi çekici bir durum değildir.

Başlangıçta basit bir hırsızlık gibi görünen olayda çalınanların listesini gören Poirot, eşi bulunmaz bir sorunla karşılaştığını hemen anlar. Çünkü listede, bir steteskop, bir kutu çikolata, parçalanmış bir bez çanta ve çorba içinden çıkarılmış bir elmas yüzük vardır.

Çalınanların pek bir değeri yoktur, ama pansiyondakilerin neden böylesine şaşkınlık ve dehşey duyguları içinde olduğu Poirot’nun aklına fena halde kurcalamaya başlar.

Üçüncü kız

Her şey, Hercule Poirot’un kahvaltı masasının başında otururken başladı. Poirot, kahvaltı masasının başında oturuyordu. Elinde, dumanı tüten bir fincan kakao vardı. Tatlı şeyleri çok severdi. Doğrusu elindeki çörek de kakao ile iyi gidiyordu. Hercule Poirot, Büyük Eser’ini yeni bitirmişti; ünlü dedektif romanı yazarlarının bir analiziydi bu. Belçikalı dedektif, Edgar Allen Poe’dan sert bir dille söz etmek cesaretini göstermiş, Wilkie Collins’in o fazla romantik eserlerinde metot ve düzen olmadığından yakınmıştı. Üstelik hemen hemen tanınmamış iki Amerikalı yazarı öve öve göklere çıkarmıştı. Fakat her şey sonunda bitmiş, Poirot, uzun bir çalışma döneminin ardından dinlenmeye çekilmişti. İşte tam da bu sabah, artık yeterince dinlendiğini düşünüyordu. Başını sallayarak, kakaosundan bir yudum daha aldı. Bir saniye sonra kapı açıldı ve içeriye George girdi.

Agatha Christie, Üçüncü Kız’a, Poirot’a yazdırdığı bir ‘polisiye roman incelemesi’ ile başlasa da, Üçüncü Kız’ın konusu oldukça farklıdır. Üstelik Üçüncü Kız romanında karşımıza bir başka polisiye roman yazarı çıkarmaktan da kaçınmaz: Ariadne Oliver. Yaşlı ve meraklı Ariande, Poirot’un bulmacayı çözmesine yardımcı olacaktır.

Restarickler’in kızı Norma Restarick etrafında dönen olaylar Güney Afrika’ya kadar uzanır. İlginç bir ‘dolandırıcılık’ hikayesi ile karşı karşıya kalan Poirot, olayları, keskin zekası ile çözmeyi başaracaktır.

Londra’da üç genç kız
Londra’da bir apartman katında yaşayan üç genç kızın birbirinden farklı meslekleri vardır. Kızlardan biri sanat galerisi yöneticisi diğeri yetenekli bir özel sekreterdir. Üçüncü kız ise Norma Restarick’den başkası değildir.


Ve perde indi

Aklı jilet gibi keskin çalışkan Poirot, romatizma ağrılarından kımıldayamaz hale gelince gözü ve kulağı için eski dostu Yüzbaşı Hastings’i Styles’a yanına çağırır.

Poirot suçlunun kimliğini bildiği halde dostuna onun ismini söylemez ve onu X olarak tanımlar. Çeşitli cinayetlerin sorumlusu olan X, tekrar harekete geçecektir. Muhtemel bir cinayeti önlemek için Poirot ve ortağının hızla eyleme geçmeleri gerekmektedir.


Zehiri kim verdi

Kendi halinde bir köy olan Wychwood’da Miss Pinkerton çeşitli iddialarda bulunmaktadır. Ona göre sessiz ve kendi halindeki bu köyde iki cinayet işlenecektir, üstelik kurbanlardan biri de köyün doktorudur. Kadının kehanetlerine inanmayan Luke Fitzwilliam, söylenenleri oldukça saçma bulur. Ancak, kısa bir süre sonra Miss Pinkerton’un trafik kazasına kurban gitmesi ve hemen ardından The Times gazetesinde Dr. Humbleby’ın beklenmedik ölüm haberi, Luke Fitzwilliam’ı oldukça endişelendirir. Acaba şimdi sırada kim vardır?
  Alıntı ile Cevapla

Cevapla



Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık