ForumAilem.Com - Paylasimin Yeni Adresi
  SohbetYaz



Etiketlenen üyelerin listesi

Yeni Konu Aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 05 - 04 - 2017, 01:01   #1 (permalink)
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere kapalı
Franz KAFKA


Franz KAFKA ( 3 Temmuz 1883 – 3 Haziran 1924)



1883 yılında Prag’da doğdu. Taşralı Çek proletaryasından gelip zengin bir tüccar konumuna yükselmiş bir baba ile zengin ve aydın bir Alman Yahudi’si annenin çocuğu olan Franz Kafka’nın, içedönük ve huzursuz kişiliğini büyük ölçüde annesine borçlu olduğu söylenir. Ailenin en büyük çocuğu olan Kafka’nın iki erkek kardeşi küçük yaşta hayatlarını kaybettiler. Kız kardeşleri Elli, Valli ve Ottla ise Nazi Almanyası’nın organize ettiği Yahudi katliamı Holocaust'da hayatlarını kaybettiler. Kafka, çeşitli ailevi ve toplumsal sebepler yüzünden çevresine yabancılaşarak büyüdü. Ailesinin Prag'daki Alman toplumuyla kaynaşma çabaları sonucunda Alman okullarında okudu.



1893 yılında öğrenim görmeye başladığı Avusturya Lisesi, yalnızlığını ve kendi içine kapanmasında büyük etken oldu. Çek kökenli bir aileden geldiği halde Almancayı anadili olarak kullandığı için tam bir Çek sayılmayan Kafka’yı, Almanlar da tam anlamıyla kendilerinden görmediler. Ufak yaşlarda da Çekçe konuşan Kafka gittiği Alman okullarının da etkisiyle Almancada ustalaştı.



1901 yılında Altstädter Gymnasium lisesini bitirdikten sonra Prag’daki Karl Ferdinand Üniversitesi'nin Hukuk Fakültesi'ne girdi. Buradaki eğitimi sırasında Alman edebiyatı derslerini takip etmeye başladı. Öğrenciliği sırasında Yiddiş tiyatro çalışmalarında yer aldı ve bu çalışmalara destek verdi. Kafka ilk eseri olan “Bir Savaşın Tasviri? adlı öyküsünü bu dönemde yazdı.



1902 yılında Max Brod'la tanıştı. Max Brod, Kafka’nın yaşamında önemli rol oynayan isimlerden biri olacaktı.



1906 yılında hukuk öğrenimini doktora ile tamamladı ve bir yıl süren avukatlık stajını yaptı.



1907'de Sigorta Şirketi’nde memur olarak çalışmaya başladı. Gündüzleri sigorta şirketinde sürdürdüğü çalışma hayatının yanı sıra geceleri ölümden bile daha derin bir uykuya benzettiği yazma işine yoğunlaşıyordu. Aynı yıl “Taşrada Düğün Hazırlıkları? adlı öyküsünü kaleme aldı.



1912 yılında nişanlısı Felice Bauer’le tanıştı. Onunla ilişkisini, üç kez ayrılıp yeniden nişanlanarak, 1919’a kadar sürdürdü. Evlenmemesine neden olarak hastalığını gösteriyordu. Oysa güncesinde evliliği bir burjuva bağı olanak nitelendirmiş ve edebiyat hayatını sürdürebilmesi için yalnızlığa ihtiyacı olduğunu vurgulamıştır. Nişanlısıyla bu ilişkisinden geriye beş yüzün üzerinde mektup kalmıştır. Bunlar, Kafka’nın ölümünden çok sonra 1967’de “Felice’ye Mektuplar? adıyla yayınlandı.



1917’de Kafka, verem olduğunu öğrendi.



1919 yılında geçirdiği ağır gripten dolayı hastaneye kaldırıldı.



1920 yılında Milena Jesenska ile tanıştı. Mektuplaştığı dört kadın arasında en ciddi ve önemli olan Milena Jesenska'ydi. Milena'yla mektuplaşmaları önce bir arkadaşlık gibi başladı, daha sonra tutkulu bir aşka dönüştü. Fakat Milena evli olduğundan bu mutsuz ve imkânsız ask Kafka’yı derin acılara sürükledi. Mektuplaştıkları üç yıl boyunca sadece iki üç kez görüşebildiler ve bu görüşmeler Kafka’yı üzmekten başka bir işe yaramadı, yine de onun yaratıcılığını olumlu yönde etkilediği rahatlıkla söylenebilir. Daha sonraları edebiyat tarihinin güzide eserlerinden biri sayılacak olan "Milena'ya Mektupları?nda Kafka şöyle dile getirir durumunu;

"En çok seni seviyorum diyorum ama gerçek sevgi bu değil sanırım, sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki..."


Milena bu mektupları 1939 yılında yayınlaması için yakın arkadaşı Willy Haas'a verdi ve kendisi 17 Mayıs 1944'te Almanya'da toplama kampında öldü.



1922’de emekli oldu, maddi durumu kötüydü ve sağlığı gittikçe bozuluyordu.



1923`de ailesinin etkisinden kaçmak ve yazmaya yoğunlaşmak için Berlin’e taşındı, orada da Dora Dymant adında bir sevgilisi oldu. Dora, Milena`dan daha şanslıydı Nazi Almanya’sına direndi ve 1952`de Londra’da öldü.



1924 yılı 3 Haziran gecesi, 1917 senesinde kaldırıldığı Viyana yakınlarındaki Keirling sanatoryumunda hayata gözlerini yumdu.



Kafka’nın eserlerinin hepsinde görülen yabancılaşma olgusu, onun kendi yaşamında da belirgin bir biçimde izlenir. Ona göre ne kadar küçük ve basit bir yaşamı olursa o kadar mutlu ve sorunsuz olacaktır. Nazilerin Çekoslovakya'yı işgali sırasında Kafka ile ilgili birçok belge yok edildi. 20 yıl süren dostluklarının sonunda Kafka bütün yazdıklarını ölümünden sonra yakması için Max Brod'a vermişti. Yazdıklarının gereğinden fazla kişisel ve değersiz olduğunu düşünüyordu. Tabii Max onunla ayni fikirde değildi ve Kafka’nın ölümünden sonra, karışık halde bulunan binlerce sayfa metni toplayıp düzenleyerek yayınladı.



Yaşamının ve yapıtlarının ortak yani, Camus’nün dediği gibi, "her şeyi göstermek ve hiçbir şeyi teyit etmemektir".



Çünkü yaşamayı bir savaş, ama önceden yitirilmiş bir savaş olarak görür. Çünkü bir insan olarak yaşamak ve doğru yolda ilerlemek hemen hemen olanaksızdır.



Şöyle söyler :



"Doğru yol yerden bir karış yüksekte bulunan gergin bir ip gibidir. Fakat bu ip, üstünde yürümek için değil de insanın ayağının takılıp tökezlenmesi için vardır ancak.''


Yaşamı Ve Eserleri;



Yaşamı;



Yaşamı ve eserleri simgesel bir nitelik taşıyan Kafka; varoluşu daha başından kaybedilmiş bir savaşım olarak ele alırken; kimi tarihçiler tarafından dışavurumculuğun temsilcileri arasında sayılmıştır. Kafka'nın topluma bakışı onlara yaklaşırsa da, alaycı karamsarlığı; dışavurumcuların yergisinden çok daha katıdır.Franz Kafka’ nın yazmış olduğu Değişim adlı roman ilk defa 1915 yılında basılmıştır.



3 Temmuz 1883'te, taşralı bir Çek proletaryasından gelip, zengin bir tüccar konumuna yükselmiş bir baba ile, zengin ve aydın bir Alman yahudisi annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Kafka; çeşitli ailevi ve toplumsal nedenler yüzünden çevresine yabancılaşarak büyüdü.



Kafka'nın babasıyla ilişkisi tüm ilişkilerine ve eserlerine bir temel oluşturur. İnsanın, çarkların nasıl işlediği anlaşılamayan ve amacının benimsenmediği bu toplumsal ve siyasal düzenek içerisinde; peşin bir suçluluk duygusu taşıması kaçınılmazdır. Dillerin anlaşılmaz olduğu, davranışların ise belli kalıplara sıkışıp kaldığı insan ilişkilerinde, tamamen aynı olan hareketler ve aynı kelimeler tekrarlanırken, Kafka daha o zamanlar, kitle iletişim araçlarının oluşturduğu evrende hakim olacak iletişimsizliği sezmiştir. Babasına yazdığı 100 sayfalık Babaya Mektup; hiçbir zaman adresine ulaşamayacaktır. Bu mektup; Kafka'nın babasını hem küçümsediğinin hem de ona hayranlık duyduğunun belgesidir. Dava'nın son kelimelerini, yine bu kaybedilmiş baba oğul ilişkisinden yola çıkarak yazacak, babasına ve kendisine duyduğu güveni kaybettiğini; "... sanki utanç onun ardından da varlığını sürdürecekti" cümlesiyle ifade edecekti. Değişim'in kahramanı Gregor Samsa ise; üç şeye karşı çıkmaktadır: baba otoritesinin baskısına, duygusal yaşamın yok olmasına ve ekonomik sömürüye.



Gregor Samsa, babasının iflas etmesi sonucunda yıkıma uğrayan ailesine yardım etmektedir. Karabasanlarla dolu bir gecenin sonucunda, dev bir hamam böceğine dönüşen Samsa, aile bireyleri için bir tiksinme ve utanç kaynağı olmuştur ancak insan gibi hissetmeyi ve düşünmeyi sürdürmektedir. Nihayet, bir gece kız kardeşinin çaldığı kemanın sesine kapılarak saklandığı delikten çıkar, ailesinin arasına katılmaya çalışır, ancak oradan dövülüp kovulduktan sonra, bir köşede ölüp gider. Kalıntılarının hizmetçi tarafından sanki bir çöp yığınıymışçasına süpürülüp atılmasıyla sona eren "Dönüşüm", Kafka'nın hissettiği ümitsizlik, işe yaramama ve aile bireyleri tarafından küçümsenme duygusuna açıklık getirmektedir. Böcek Samsa bir süre utanç dolu ve anlamsız bir yaşam sürdükten sonra pis ve yalnız bir şekilde ölür. Kafka bu tür bir ölümün kendisi için de olası bir son olduğuna inanır. Hayvanların ağzından anlattığı birçok öyküde kendi komplekslerini ve korkularını yansıtır. İnsan olmanın korkutucu yönlerini anlatır. Bir Akademi İçin Rapor' adlı öykü bir maymunun ağzından anlatılır. Maymun nasıl insan olduğundan bahsederken bunun hiç de zor olmadığını söyler ve hayvanat bahçesindeki kafesinden insanları izlerken şöyle düşündüğünü anlatır; "Demek bu adam ya da adamlar serbestçe hareket etmekteydiler. Hiç kimse, eğer kendileri gibi olursam demir parmaklıkların açılacağına ilişkin söz vemıiyordu bana.. ama... insanları taklit etmek ne kadar kolaydı! Daha ilk günlerde tükürmesini öğrenmişti...''



Eserlerinde sık sık bürokrasiyi, insanın yalnızlığını, güçsüzlüğünü ve boyun eğmişliğini ele alan Kafka'nın özgünlüğü, iç sıkıntısının artışını ruhbilimsel çözümlemelerle değil, gerçeği beklenmedik bir açıklamayla aydınlatarak, somut nesneleri ve gündelik ilişkileri fizik ötesi kuşkunun bir göstergesi biçiminde ele alarak çağrıştırmasından kaynaklanır.



Kafka'nın yapıtları , yalnızca insanlık durumunun genel ve örnek bir görünümünü veren "düşkırıklığıyla son bulmuş bir tasarı" olarak değerlendirilemez . O’ nun öyküleri , romanları ve güncesi aynı zamanda bir korku , sıkıntı , dehşet dünyasının yaratılmasıdır.



Börünümleriyle güven verici olan insanların ve nesnelerin oluşturduğu gündelik dünya , Kafka'da , gerçek sandığı dünyanın bir kabusa dönüştüğünü gören , korkuya kapılmış bir kahramanın gözleri önünde gizemli tehditlerle , anlaşılması güç güvensizliklerle dolar.



1917 Ağustosu'nda başlayan kanlı öksürükler Franz Kafka' yı yedi yıl sonra Viyana yakınlarında bir sanatoryumda öldürdü. Ölürken tuhaf bir huzur içindeydi. Belki de yanında kendisinden oldukça küçük bir kadın olan Dora Diamant olduğu içindi bu, öyle ya ilk defa mektup yazmadan konuşabileceği bir kadına sahipti ama ne acı ki ölmek üzere olan bir adam için bunun fazla bir değeri yoktu.





Eserleri;



Bir Savaşın Tasviri (1909)
Yargı (1913)
Gözlem (1913)
Değişim (1915)
Ceza Sömürgesi (1919)
Açlık Sanatçısı (1922)
Şarkici Jozefin ya da Fareler Ulusu (1924)
Dava (1925)
Şato (1926)
Amerika (1927)
Çin Seddi (1931)
Babaya Mektup


Aforizmalar

“Hane halkını kollayan bir tanrıya inanmaktan daha rahatlatıcı ne olabilir?



“Kuramsal olarak tam bir mutluluk şansı var: İçimizde yok edilmesi mümkün olmayan .bir varlığa inanmak ve ona ulaşabilmek için çabalamak.?



“Yok, edilemeyen tek olandır; tek tek her insan yok edilemeyendir, nedir, tüm insanların ortak paydası da yok edilemezliktir; işte bu nedenle, insanları birbirine bağlayan, başka şeye benzemeyen bir bağ vardır.?



“Birbirlerine benzememelerine rağmen aynı insanda buluşan öyle algılar bulunur ki, aynı nesneye yönelirler; bundan çıkarılabilecek tek sonuç, aynı insanda değişik öznelerin bulunduğudur.?



“Kendi sofrasının kırıntılarıyla besleniyor; kendini doymuş duyumsuyor bir süreliğine, ne yazık ki, sofrada nasıl karın doyurulduğunu unutuyor, sonunda yerde yenecek kırıntı da bulamıyor.?

“Gerçek parçalanamaz ve bu yüzden kendini tanıma olanağından yoksundur; onu tanımak isteyen yalana dönüşmekten gayrsını yapamaz.?

“Putlara öncelikle nesnelerden korkudan tapıldı, ne var ki, bunun sonucunda nesnelerin gerekli oluşundan korkudan tapıldı ve bunun sonucunda nesnelere karşı sorumlu olmaktan korkudan tapıldı. Bu sorumluluğun varlığı öylesine katlanılmazdı ki, insan onu tek bir üstün-insanın sırtına yüklemeye kalkışamadı, çünkü bu aracı üstün- insan da sorumluluğu azaltmayacaktı; sadece bu aracı varlıkla ilişkide olmak, insanın sırtındaki yükü arttıracaktı zıddına. Tam da bu yüzden nesnelerin sorumlulukları kendilerine verildi, hatta nesneler insanlardan daha çok sorumlu oldular.?
  Alıntı ile Cevapla

Cevapla



Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık