|
|
| | #1 |
| Çevrimiçi ![]() ![]() ![]() | HIV tedavisinde 1 dolarlık çözüm çöküyor mu? Muadil ilaç krizi kapıda Metin Aktaşoğlu / Milliyet.com.tr - AIDS, 2001 yılında yaklaşık 3 milyon kişinin ölümüne yol açtı. Bu ölümlerin yüzde 70'i Afrika'daydı. Hastalığın başlıca tedavi yöntemi olan antiretroviral tedavi, o günlerde de oldukça etkiliydi lakin dünyanın çoğu için ulaşılamaz derecede pahalıydı. Yıllık 10 bin ila 15 bin dolar tutan masrafları karşılayamayan çok sayıda insan bu sebepten yaşamını yitiriyordu. Çözümü Hindistan merkezli çokuluslu ilaç şirketi Cipla masaya getirdi. En yeni muadil HIV tedavisini uluslararası yardım kuruluşu Sınır Tanımayan Doktorlar'a yıllık sadece 350 dolara (yaklaşık 14 bin lira) teklif ettiler. Bu, söz konusu ilacın piyasadaki mevcut ilaçlara göre yüzde 97 oranında daha ucuz olduğu anlamına geliyordu.Söylentiyi duyan The New York Times muhabiri Donald G. McNeil Jr., Cipla'nın deneyimli kimyagerlerinden Yusuf Hamied'i aradı ve ilacı gerçekten günde 1 dolara verip veremeyeceklerini sordu. Haber ertesi gün manşetteydi. Sınır Tanımayan Doktorlar yetkilisi Toby Kaspar, Cipla'nın teklifinin AIDS'le mücadelede 'her şeyi değiştireceğini' söylemişti. Hindistan kısa sürede küresel HIV mücadelesinin omurgası haline geldi. 25 MİLYONDAN FAZLA İNSANIN HAYATI KURTULDU ABD söz konusu muadillerle iki yıl içinde Sahraaltı Afrika ve ötesine HIV tedavisi ulaştırmayı amaçlayan 15 milyar dolarlık devasa program PEPFAR'ı (ABD Başkanı'nın AIDS'le Mücadele Acil Durum Planı) hayata geçirdi. Raporlar bu programın tek başına 25 milyondan fazla insanın hayatını kurtardığını gösteriyor. Ortaya çıkan bu fiyat rekabeti, küresel çapta HIV ilaçlarının maliyetinin düşmesine yardımcı oldu. 'Günde 1 dolar' teklifi tam anlamıyla bir mucize gibi görünse de, işin aslı farklıydı.Bugünden bakınca söz konusu adım sessizce büyüyen bir ilaç devriminin meyvesi olarak değerlendiriliyor. Aslında Hindistan, 'dünyanın ilaç deposu' olma yolunda bir dizi bilinçli ve meydan okuyan tercihe imza atarak bunu başardı. ![]() Günümüzde Hindistan menşeli muadil ilaçlar tüm dünyada yoğun bir şekilde kullanılıyor. Tahminlere göre, ABD pazarına giren reçeteli tablet ve kapsüllerin yaklaşık yüzde 60'ı artık Hindistan'da üretiliyor. Afrika ve birçok Asya ülkesinde bu oran daha da yüksek. UNICEF ve Küresel Fon gibi büyük yardım kuruluşları, HIV ilaçlarının ve diğer temel ihtiyaçlarının çoğunu Hintli ilaç üreticilerinden temin ediyor. Muadil ilaç rekabeti yoksul ülkelerde tercih edilen HIV tedavisinin yıllık 45 doların (yaklaşık 1900 lira) altına düşmesine neden oldu. Ancak Hindistan'ın bu hakimiyetinin bir bedeli oldu. Son zamanlarda, Hindistan'dan yayılan kontamine öksürük şuruplarının 140'tan fazla çocuğun ölümüne yol açtığı ortaya çıktı. Lakin Hindistan menşeli üreticilere bağımlılık o kadar artmış durumda ki, 2023'te kritik bir kanser ilacı üreten tek bir Hint fabrikası kapanınca, ABD hastaneleri kemoterapiyi kısıtlamak zorunda kaldı ve hatta 'acil ithalat' talebiyle Çin'e yöneldi. Fakat global pazarın uygun fiyatlı ve hayat kurtaran (HIV'i bir ölüm fermanından tedavi edilebilir bir hastalığa dönüştüren muadiller gibi) ilaçların bolca tedarik edilmesi karşılığında mümkün olan en düşük fiyatın hedeflenmesine razı olduğu sistemde Hindistan'ın yükü artabilir. Fakat Vox için bu konuyu kaleme alan Pratik Pawar'a göre asıl soru, Hindistan'ın tüm dünya için ilaç üretip üretemeyeceği değil. Bunları güvenli ve güvenilir bir şekilde üretip üretemeyeceği ve geleceğin ihtiyaçlarına uyum sağlayıp sağlayamayacağı sorusu. Peki Hindistan, nasıl dünyanın eczanesine dönüştü? Alıntı Metniİlaçlara erişim için kampanyalar yürüten bir halk sağlığı aktivisti olan Achal Prabhala bu politikayı değerlendirirken "Sadece üretim sürecinde patent olması, patent olmamasıyla eşdeğer"ifadelerini kullandı. Cipla da dahil olmak üzere yeni üretici furyası, tersine mühendisliği önce bir zanaata, sonra da bir endüstriye dönüştürdü. Hindistan'ın muadil ilaç endüstrisi gelişti ancak ülke dışında neredeyse hiç kimse bunu umursamıyordu. Zira Hint üreticilerin küresel ilaç pazarında tuttuğu yer bir küsürattan ibaretti. Ancak 1984'te ABD'de alınan bir karar Hindistan'ın muadil ilaç endüstrisini hızla güçlendirdi. ![]() Hatch-Waxman Yasası sayesinde muadil ilaç üretiminde yıllarca süren ve son derece pahalı klinik deneyleri tekrarlanmayacak, üreticiler sadece kendi versiyonlarının vücutta orijinal markalı ilaçla aynı şekilde davrandığını göstermesi yetecekti. Bu yasa muadil ilaçların ABD pazarına artık çok daha kolay ve ucuz bir şekilde girmesinin önünü açtı. İkinci kritik hamle ise Cenevre'den geldi. Dünya Sağlık Örgütü, 2001'de BM kurumları ve yardım fonlarının alacağı ilaçları incelemek üzere bir ön yeterlilik programı başlattı. Muadil üretiminde deneyimli Hint üreticiler programın kalite standartlarını hızla karşıladı ve birkaç yıl içinde onaylı ilaç listelerindeki HIV, tüberküloz ve sıtma ilaçlarının büyük bir kısmını karşılar oldu. 2000'lerin başında Hindistan düşük maliyetli muadillerin açık ara en önemli sağlayıcısı konumuna geldi. HİNDİSTAN BU İLGİNÇ PATENT SİSTEMİNİ NASIL KORUYABİLDİ? Batılı ilaç şirketleri, medya devleri ve teknoloji devleri ise Hindistan'ın patent modelini doğrudan bir tehdit olarak görüyordu. Lobi faaliyetleriyle meseleyi kural ihlallerinin yaptırımları tetikleyebileceği Dünya Ticaret Örgütü'ne (DTÖ) kaydırmayı başaran şirketler, ilaçları da 1995'te imzalanan küresel ticaret anlaşması TRIPS'in (Fikri Mülkiyet Haklarının Ticaretle İlgili Yönleri) içine dahil etti. DTÖ üyesi Hindistan'a da patent yasasını değiştirmesi için 10 yıl tanındı lakin 9. senenin içinde yani 2004'te BJP liderliğindeki koalisyon ülkedeki genel seçimin kaybeden tarafı oldu ve yeni hükümet göreve başlar başlamaz TRIPS'i hedef aldı. Kongre Partisi liderliğindeki yeni koalisyon Mart 2005'te “anlamlı inovasyon” yolunu bulacaktı. Yeni 'anlamlı inovasyon'maddesi, ilaç sektörünün en sevdiği hilelerden biri olan 'evergreening'taktiğini doğrudan hedef alıyordu. 'Evergreening'yöntemiyle, şirketler eski bir ilaçta küçük değişiklikler yaparak tekellerini genişletebiliyordu: Yeni bir kaplama, farklı bir tablet materyali, yavaş salınımlı bir versiyon... Yeni kural ise eski bir ilacı yeniden paketleyerek yeni bir patent almanın önüne geçiyordu. Yeni bir patent versiyonuna başvurabilmek için ilacın hastalar üzerinde gerçekten daha iyi çalıştığını göstermeniz gerekiyordu. 2006'da İsviçreli ilaç devi Novartis, yürütmeyi durdurma kararı için Hindistan'da harekete geçse de 2013'te davadan eli boş döndü. HİNDİSTAN'IN GELECEĞİ TEHLİKEDE Hindistan kuralları çiğnemeden esnetti ve dünya bu sayede daha ucuz muadillere kavuştu. Ancak bu pazarlık, yazılı olmayan bir vaade dayanıyordu: Evet, muadiller ucuz olacaktı ama işe de yarayacaktı. Bugün uzmanlar elde ettikleri bulgularla bu temelin çatırdadığını söylüyor. Yıllar boyunca araştırmacı gazeteciler -tam da bu meseleye değinen Bottle of Lies adlı kitabın yazarı Katherine Eban gibi muhabirler- yoksul ülkelerdeki Hint yapımı ilaçları standartların altında veya kontamine olduklarını öne sürdü ancak halk sağlığı çevreleri dışında bu uyarılar neredeyse hiç dikkate alınmadı. ![]() 2022'de iki ölümcül salgın, kontamine ilaçların Hindistan'ın güvenlik önlemlerini nasıl aşabildiğini gösterdi. Gambiya'da, çocuklarda görülen akut böbrek enfeksiyonu vakaları dört Hint yapımı öksürük şurubuyla ilişkilendirildi; DSÖ, laboratuvarların ürünlerde dietilen ve etilen glikol tespit etmesinin ardından küresel bir uyarı yayınladı ve bu süreçte 141 çocuk yaşamını yitirdi. Birkaç ay sonra Özbekistan, başka bir Hint firmasının şuruplarıyla bağlantılı çocuk ölümleri bildirdi; bu olay nedeniyle 23 kişi hapis cezasına çarptırıldı. Aynı yıl DSÖ, Hindistan'ın ilaç denetiminin ne kadar sallantılı olabileceğini vurgulayan küresel bir uyarı yayınladı. GİZLİ VE İKİ YÖNLÜ BİR SİSTEM İlaç sektöründeki kanuna aykırı uygulamaları kamuoyuna duyuran halk sağlığı aktivisti Dinesh Thakur ve bir diğer aktivist Prabhala'ya göre, Hint ilaç endüstrisi gizlice iki yönlü bir sistem işletiyor: Biri yabancı müfettişleri etkilemek için inşa edilmiş fabrikalar, diğeri ise Hindistan ve daha yoksul pazarlar için üretim yapan imalathaneler. Eyaletler üreticilerden lisans ücreti topladığı için fabrika kapatmaya yanaşmıyor. Kötü niyetli kişiler yakalansa dahi cezalar büyük ölçüde idari: 60 günlük bir görevden uzaklaştırmadan sonra şahıslar işlerine geri dönebiliyor. Aynı zamanda iddialara göre birçok üretici “sadece denetimlerden sıyrılacak kadar” gereğini yapıyor. Gambiya skandallarının ardından Hindistan çapında denetimler gerçekleştirildi ve üreticilere tesislerini DSÖ standartlarına yükseltmeleri veya kapatmaları söylendi. Bazı üreticilerin lisansları iptal edildi, birkaç işletme sahibi ise tutuklandı. Ancak DSÖ Hindistan'ın hâlâ "uzun bir yol kat etmesi gerektiğini" belirtiyor. Lakin Pawar'a göre Hindistan ilaç sistemini yeniden düzenlese bile, farklı zorluklarla karşılaşabilir: Alıntı MetniBatılı büyük ilaç üreticileri genellikle gelirlerinin yaklaşık yüzde 20'sini ar-ge'ye harcarken, Hint ilaç şirketleri yüzde 7'ye yakın bir orana sahip. 2024'te, sedef hastalığı ve artriti tedavi eden Novartis'in tek bir ilacı, Hindistan'ın en büyük ilaç şirketi Sun Pharma'nın tüm küresel faaliyetlerinde elde ettiği gelirden daha fazla gelir elde etti. Yorumlar bir yol bulamazsa Hindistan'ın 'dünya eczanesi' modelinden “dünün ilaçlarının eczanesi” olma riskiyle karşı karşıya olduğunu söylüyor. Pawar, "Hindistan kalite krizini çözebilir ve yeni bilime yatırım yapmaya başlayabilirse, uğruna mücadele ettiği yasa, tıpkı bir zamanlar HIV tedavisinde olduğu gibi, yeni nesil ilaçların fiyatlarını düşürmek için bir kez daha kullanılabilir"diyor. Aksi takdirde zorluklarla kazanılan radikal patent yasası, çoğunlukla sembolik kalacak ve Hindistan, yapmayı seçtiklerinden çok, küresel sağlık için yapabilecekleriyle hatırlanacak. Kaynak ; Milliyet |
|
| |