ForumAilem.Com - Paylasimin Yeni Adresi
  SohbetYaz



Etiketlenen üyelerin listesi

Yeni Konu Aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 08 - 07 - 2015, 23:16   #1 (permalink)
Çevrimdışı
Seninle biz ikimiz mutluluğun resmiyiz
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere kapalı
Yanlızlık


Ya ben delirdim ya da onlar çok akıllılar, ya ben yanılmışım ya da onlar çok haklılar, ya
ben çok yalnızım ya da onlardan çok uzaktayım. Galiba yalnızlık benim kaderim, galiba yalnız
yaşamak için doğmuşum ya da belki de yalnız yaşayabilmek için doğmuşum ama sebepler ne
olursa olsun artık bu şekilde yaşamak çok zor geliyor bana, kaldıramıyorum artık. Şu küçük
dünyada elimde olan tek şey, tek mirasım koca bir yalnızlık. Bir tek çaresi vardı yalnızlığın,
o da aşık olmak. Denemedim mi? Yaptım, elimden geldiğince değil yapamayacağımı bile bile
denedim aşık olmayı, sevmeyi, nedensizce bağlanmayı, bağlanabileceğim bir şeyler vermesini
istedim bana, elimden gelenden çok daha fazlasını yaptım ben. Ancak tek bir sorun vardı,
tüm sorunlarıma neden olan, yalnızlığımdan daha büyük bir sorun vardı. Ben yalnızlığımı
onunla paylaşmak isterken, o; yalnızlığını koparıp bir başkasına vermişti. Ortak bir yalnızlıkta
onunla buluşabilmek için bekledim, elimde bir demet yalnızlıkla, kalbimde ufak da olsa bir
umutla onu saatlerce, günlerce, aylarca bekleyip durdum ve yıllarca da beklemeye hazırdım.
Yalnızlığımla yalnız yaşamak için doğmadığımı hissetmek için, kendimi onun kollarına
bulutların üstünde süzülürmüşçesine bırakmaya hazırdım ama o çoktan bulutların üstünde
elinde lir çalan bir melek gibi süzülmeye başlamıştı bile, hiçbir zaman ulaşamayacağımı
bildiğim yüksek bulutlardaydı. Onu sevebilmeyi her şeyden çok istemiştim ve farkına bile
varamadan benim bir parçam oluvermişti. Bilemezdim o zaman, üçüncü şahıs olacağımı,
bugün burada olacağımı, duvarlarla konuşacağımı. Biliyor musunuz, benim bu duvarların
içinde yaşayan bir sürü arkadaşım var. Hepsini size tek tek anlatmak isterdim ama dedim ya
bir sürüler. Aramızda kalsın ama o kadar da yalnız değilim ben, saatlerce oturup
konuşuyorum onlarla. Bana her seferinde ondan bir haber getiriyorlar, beni özlediğini, o
farkında olmasa da kalbinin derinliklerinde bana aşk beslediğini söylüyorlar. Bunu bilmek
bile beni ne kadar çok mutlu ediyor, anlatamam. Kimden mi bahsediyorum? Doğru ya size
ondan hiç bahsetmedim. Bana neler hissettirdiğini, neler yaşattığını, neden böyle olduğumu
hiç anlatmadım. Belki de yaşadıklarım kadar sizi etkilemeyecek anlattıklarım, anlatımım.
Dünyanın en güzel şarkısını dünyanın en güzel sesinden dinlemek gibiydi. Gözlerimi
kapattığımda sesi o kadar canlı gelirdi ki bana, bir an o kelimeleri ben söylemişim gibi
hissederdim, anılarını anlattığında o anı birlikte yaşamışız gibi gelirdi. Söylediği her kelime
bana hayattaki en anlamlı sözcükler gibi gelirdi. Hadi, biraz daha konuş, n’olur susma, hadi
biraz daha anlat, sesinden bir parça daha bağışla diye yalvarırdım içimden. Gözlerine
baktığımda kaybolurdum sanki koca bir denizde. O kadar derin bakardı ki, gözlerinin içinde
milyonlarca göz daha vardı, her biri en az onun kadar anlamlı, şefkatli bakıyordu. Sürekli
parlıyordu gözleri, ışıl ışıldı hep. Ama hep de bir hüzün vardı, sanki bir şeyler anlatmaya
çalışıyormuş da sözcükler ağzından bir türlü çıkamıyormuş gibiydi. Sözcükler her geçen gün
daha da fazla sözcükle artıyormuş ve artık taşınamayacakmış gibiydi, her gün gözlerindeki
keder daha da artıyordu, bunu hissedebiliyordum. Ama gözlerindeki huzur asla kaybolmadı,
beni bana her baktıklarında mutlu etmekten, heyecanlandırmaktan hiçbir zaman
vazgeçmediler. Benim de her hareketimdeki, gözlerimdeki dayanma gücü gittikçe azalıyordu
artık, söylemek istiyordum ama yapmamam gerektiğini de biliyordum. Onunla, yalnızlığını
paylaşmayı tercih ettiği diğer kişiyle, üzerinde süzüldüğü bulutları bir üflemeyle yerle bir
etmek istemiyordum. Her gün Bostancı Sahili’nde bitmesini, bir an bile kesilmesini
istemeyeceğim yürüyüşler yapıyorduk. Saatlerce susmuyorduk, konuşuyorduk, hep bir şeyler
anlatıyorduk. Onca neden varken ve tam sırası gelmişken sustuk hep, her şeyi konuşuyorduk
ama artık görmemiz gerekenleri anlatamıyorduk birbirimize, aşkı. Sanki programlanmış gibi
hep aynı ağaca vardığımızda yoruluyorduk ya da yorulmak istiyorduk. O ağacın altında hiçbir
şey anlatmadan dakikalarca gözlerimizin içine bakmak istiyorduk. Bir an bile susmadan
konuşan biz, o anda susmak istiyorduk. Gözlerimizle anlatmaya çabalıyorduk bazı şeyleri ve
yapıyorduk da ama kaçırıyordu gözlerini benden. Duymak istiyordu ama duymaması
gerektiğini de biliyordu. Sadece susuyorduk. Kıvırcık, uzun saçlarını okşarken dizlerimde
uyuyuveriyordu her seferinde. Kulağına fısıldadım her uyuduğunda, ona ne kadar aşık
olduğumu, duymuştur belki de, bilmiyorum. O ağacın altında birbirimizin gözlerine bakarken
ona aşık olduğumu herkese haykırmak istiyordum, onu öpmek istiyorum, ona daha da yakın
olabilmek istiyordum ama o zaten bir başkasına yakındı. Ben hep uzaktım, duvarlar vardı,
daha fazla yaklaşmama izin vermiyorlardı.
Dayanamadım artık, taşıyamadım ona karşı söylemek istediklerimi, bir anda boşaldı
sözcükler dudaklarımdan ona doğru. Söylenenleri sanki ilk defa duymuş gibi şaşkındım, sanki
ben söylememiştim onları. O da yaptı, dayanamadı o da, söyledi hissettiği her şeyi.
İçindeki aşkı bir anda söylemişti o da. Hayatımın en güzel günü olduğunu düşünürken, bana
artık görüşmememiz gerektiğini söylemesi hayatımda hiç olmayan büyük bir delik açtı.
Yalnızlığımı onunla paylaşma isteğim beni yalnızlığımla yalnız başıma bıraktı. Ben yalnız
yaşamak için doğmuştum ve o da doğruyu yapmak için doğmuştu diye düşündüm. Kimisi
sevmek, sevilmek için doğuyordu kimisi de geceyi sonsuz kılmak için. Ben gecede sonsuzluğu
tatmak için doğmuştum. Yapılması gerekeni yaptı, ayağa kalktı, yanağıma tadını hiç
unutmayacağım bir öpücük kondurdu ve “Hoşça kal.” dedi. Gitti. O da gitti. O yapılması
gerekeni yaptı, ben içimden gelenleri yaptım ve olması doğru olan oldu, bitti.
Bir an için bakışlarını oturduğu odanın penceresine doğru yöneltti, yıldızları izlemeye
daldı her zaman yaptığı gibi acaba o da şu anda benim gibi yıldızlarda beni arıyor mudur diye
içinden geçirdi. Kendisi gibi yıllanmış, zorla da olsa ona yetecek kadar çalışan, çalan
radyosunda onu alıp o güzel günlere kısa bir yolculuğa çıkaran şarkı çalıyordu yine, içinden
mırıldandı birlikte dinledikleri şarkıyı, dün gibi aklında olan o günleri düşünerek… “Şimdi
düşünüyorum da belki aynı anda aynı sessiz geceye doğru içim sıkılıyor demişizdir, aynı
sabaha uyanırken belki de aynı düşü görmüşüzdür. Aynı anda ayın karpuz dilimi gibi batışını
izlemişizdir. Aynı köşeye oturmuşuzdur belki de köhnede birkaç gün arayla.”
Hayallerden, ondan alamıyordum kendimi bir türlü. Neden alayım ki sadece bunlar
bile beni bu denli mutlu ediyorken. O günden sonra onu bir daha hiç görmedim. O da beni
görmemiştir belki de. O gün nereye gittim, ne yaptım hiç bilmiyorum ama yanlış bir şeyler
yapmış olmalıyım ki şu anda bana deli diyorlar. Duvarlarla konuşuyorum, duvardaki
arkadaşlarımla. Bana her seferinde hala onun da beni sevdiğini söylüyorlar, bana hala aşık
olduğunu söylüyorlar. Belki de duymak istiyorum bunları sadece, bunu da bilmiyorum. Ama
hala duyuyorum onları, her duyduğumda gözlerim doluyor onu çok özlüyorum. Adını bile
duymak beni çok mutlu ediyor ama olmadığını, yokluğunu da hissettiriyor bana, hatırlatıyor.
Onu çok özlüyorum. Onu, yanımda olmadan duymak beni üzüyor ama onun olduğu en ufak
bir şey bile olmadan yapamayacağımı da biliyorum. Bana, hakkında bir şeyler söylemeleri,
duvardaki arkadaşlarım, onlar olmadan, onu duymadan, yapamam.
Bilmiyordu kaçıncı kez okuduğunu o kitabı ama okuduklarından her seferinde de
farklı bir anlam çıkarmak ona biraz daha yaklaşmasını, onu biraz daha fazla tanımasını
sağlıyormuş gibi geliyordu, kendisini onun yanında hissedebiliyordu. Yine sustu ve okumaya
devam etti; “Evet, söylediler ya da ben duydum ama duyduğuma göre elbet bir ses söyledi
bu usulen söylenmiş olan sözleri. Evet, duydum söylediler. Her duyduğumda ağladım ve pek
çok ağlayışım sırasında duydum. Kalbim tutanak tuttu duyduklarıma. Ben onları gördüm,
insanlar vardı duvarın içinde. Ya ben hep duvara konuştum ya da duvar değil konuştuğum
içinde insanlar var. Nedense beni anlasın istedim içinde insan olan duvarlar. Bilmiyorum,
belki de ben gerçekten delirdim, onlar haklı belki de. İçinde değil duvarların insanlar, sadece
arasındalar.”
  Alıntı ile Cevapla

Cevapla



Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık