![]() |
Kaşgarlı Mahmut Kimdir? Kaşgarlı Mahmut Kimdir? (Hayatı – Biyografisi) Kaşgarlı Mahmud’un hayatı hakkındaki bilgilerimiz eserinin önsözünde belirttiklerinden öteye geçemiyor. Babası ve dedesi Barsganlı olmasına rağmen Mahmud Kaşgar’da doğmuştur. Babasının buraya daha sonraları göç ettiği anlaşılıyor. Onun ne zaman doğup, ne zaman öldüğü ise kesin olarak belli değildir. Bununla beraber bazı varsayımlar yaparak; mesela eserin yazılış ve halifeye sunuluş tarihini esas alarak (464-466/1072-1074) onun 11. yüzyılın birinci yarısında dünyaya gelip, ikinci yarısında vefat ettiğini söyleyebiliriz. Ama bu bir varsayım olmaktan öteye geçemez. Eserinin önsözünde belirttiğine göre adının Mahmud, babasının adının Hüseyin, dedesinin adının ise Mehmed olduğunu anlıyoruz. Yine eserinde belirttiğine göre soylu bir aileden gelmekte, iyi silah kullanmakta ve dilin gramerini iyi bilmektedir. Sözlerinden öyle anlaşılıyor ki, eserini yazmak için iyi bir hazırlık devresi geçirmiş ondan sonra eserini yazmaya başlamıştır. “Ben onların en uz dillisi, en açık anlatanı, akılca en incesi, soyca en köklüsü, en iyi kargı kullananı olduğum halde onların şarlarını, çöllerini baştan başa dolaştım. Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma, Kırgız boylarının dillerini, kafiyelerini belleyerek faydalandım; öyle ki, bende onlardan her boyun dili, en iyi yolda yerleşmiştir. Ben onları en iyi surette sıralamış, en iyi bir düzenle düzenlemişimdir.” Onun böyle bir eser yazdığına bakılırsa; iyi bir eğitim aldığı, Arapça’yı ve Türkçe’yi en ince detaylarına kadar -bir sözlük yazabilecek kadar- bildiği söylenebilir. Kaşgarlı Mahmud’un ne zaman ve nerede öldüğü kesin olarak bilinmemektedir. ESERLERİ Kaşgarlının günümüze kadar ulaşan eserinin adı Divânü Lügâti’t-Türk’tür. O, bir eseri daha olduğunu divanında söylemekle beraber bu eser henüz bulunamamıştır. Bulunamayan bu eserin adı Kitâbı Cevâhir el-Nahvi fî Lügâti’t-Türk’tür. Kaşgarlı Divânü Lügâti’t-Türk’ü yazış amacını eserinin önsözünde şöyle belirtiyor: “Türk dili ile Arap dilinin at başı beraber yürüdükleri bilinsin diye...” yani o eserini yabancılara, özellikle de Araplar’a Türkçe’nin üstün bir dil olduğunu ve diğer dillerle yarışabilecek seviyede olduğunu belirtmek için yazmıştır. Eserini yazmak için Türklerin bir çok şehrini gezmiş, dolaşmış ve birçok not aldıktan sonra eserini yazmaya koyulmuştur. İyi bir hazırlanma ve çalışma neticesinde ortaya çıkan bu eser bize XI. yüzyıldaki Türklerin tarihi, coğrafyası, kültürü, folkloru, yaşayışı, edebiyatı, belli başlı yerleri, belli başlı kişileri, günlük hayatta sık sık kullanılan kelimeleri vb. birçok özelliğini yansıtmaktadır. Bu yönüyle eser, Türk tarihinde bir “hazine” sayılmaktadır. Yazar, yukarıda saydığımız özellikleri lügatine seçmiş olduğu kelimeleri örneklerken kullanmıştır ve bunda da çok başarılı olmuştur. Normalde eser bir sözlük olmasına rağmen seçtiği örneklere baktığımızda gerek savlar (atasözleri), sagular (ağıt), beyitler, çeşitli şiir parçaları, deyimler ve gerekse de çeşitli yer adlarına ve kişi adlarına rastlamaktayız. Bizim konumuz divanda geçen savlar, halk edebiyatı unsurları, beyitler ve çeşitli şiirlerdir. Kaşgarlı lügatine almış olduğu sözcükleri açıkladıktan sonra onları daha anlaşılır kılabilmek için sözcükleri cümle içerisinde örnekleme yoluna gitmiştir. Bu yola başvurduğunda ise örnek olarak da sıradan cümleler değil, o zaman halk arasında kullanılmakta olan savlar (atasözü), sagular (ağıt), destanlar, beyitler, dörtlükler, koşuklar, deyimler veya çeşitli edebî cümleleri almıştır. Bu yolla sözcüklerin daha kolay anlaşılmasını ve aynı zamanda akılda daha çok kalmasını sağlamıştır. Kaşgarlı’nın eserinde, yukarıdaki örneklerin kullanımıyla ilgili Banarlı şu açıklamayı yapmaktadır: “Divânü Lügâti’t-Türk’teki Türkçe örnekler Göktürk Kitabeleri’nden bu yana bize kadar yaşayan en eski Türk edebiyatı hatıralarıdır. Bunlar arasında türlü koşuklar, sagular ve destan parçaları vardır. Böyle şiirler, umûmiyetle ve herhangi bir kelimeleri dolayısıyla, birer dörtlük halinde eserin muhtelif sahifelerinde dağınıktır. Bu muhtelif sahifelerdeki dörtlükler, mevzuları ve kafiyeleri ile seçilerek, birbiri arkasına konulunca bundan bir manzumenin bütünü veya büyük bir parçası meydana çıkmaktadır.” Yukarıda belirttiğimiz türleri örneklendirerek konumuzu sonlandırmak istiyoruz. Eserde geçen sav, sagu, koşuk, destan parçalarından ve deyimlerden bazıları şunlardır. SAGU (Alp Er Tonga Mersiyesi) Alp Er Tonga öldi mü Issız ajun kaldı mu Ödlek öçin aldı mu Emdi yürek yırtılur Yiğit Er Tonga öldü mü? Fâni dünya kaldı mı? Zaman öcünü aldı mı? Şimdi yürek yırtılır. Uluşıp eren börleyü Yırtın yaka ırlayu Sıkrıp üni yurlayı Sığtap közi örtilür Erenler tıpkı kurt gibi uluşuyorlar Yaka yırtarcasına bağrışıyorlar Seslerinin tüm kuvvetleriyle haykırarak Gözleri örtülünceye kadar ağlıyorlar BANARLI, N. Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, c: 1 s: 255, İstanbul, 1998 MEB Basımevi Bardı közüm yarukı Aldı özüm konukı Kandı erinç kanıkı Emdi udın udgarur Gözümün feri söndü Onunla birlikte ruhum da gitti Şimdi o kim bilsin nerelerdedir Şimdi o, uykudan uyandırıyor. DESTAN (Uygurlara Karşı Bir Savaş destanından) Kemi içre olturup Ila suvın keçtimiz Uygur tapa başlanup Mınglak ilin açtımız Gemi içerisinde oturarak Ila suyunu geçtik Uygurlara karşı durmakla Mınglak ilini fethettik Ağdı kızıl bayrak Toğdı kara toprak Yetişü kelip oğrak Tokışıp anın geçtimiz Kızıl bayrak yükseldi Kara toprak canlandı Oğrak binicileri de yetişip Savaşa tutuşarak geciktik CAFEROĞLU, Ahmet, Kaşgarlı Mahmut, bsk: 2, İstanbul, 1999, s: 67-68 a.g.e. s: 69 KOŞUK Keldü esin esneyü Kadka tükel osnayu Kirdi bodun kasnayu Kar bulut kükreşür Kara buz kamu erüşdi Taglar suvı akışdı Kökşin bulıt örüşdi Kayguk bolıp ögrişür Tümen çiçek tizildi Bükünden ol yazıldı Üküş atıp özeldi Yirde kopa adrışur Günümüz Türkçesiyle: Rüzgar eserek geldi Kar tipisine benziyordu Halk titreyerek (evlere)girdi Kara bulutlar gürlüyor Karlar ve buzlar hep eridi Dağların suyu (seller halinde) aktı Mavimtırak bulutlar belirdi (Bunlar, deniz üstündeki) kayıklar gibi (Havada sallanıp duruyor) On binlerce çiçek sıra sıra dizildi Tomurcuklarından çözüldü Uzun süre yatmaktan sıkılmışlardı Yerden biterek birbirlerinden ayrılıyorlar SAVLAR 1. Aç ne yimes, tok ne times. 2. Alın arslan tutar, küçin sıçgan tutmas. 3. Bir karga birle kış kelmes. 4. Böri koşnısın yimes. 5. Ermegüke bulıt yük bolır. 6. Efdeki buzagı öküz bolmas. 7. İt ısırmaz, at tepmes time. 8. Tag taga kavuşmas, kiş kişike kavuşur. 9. Yılan kendi egrisin bilmes, tefi boynın eğri tir. 10. Kanıg kan bile yumas. Günümüz Türkçesiyle: 1. Aç ne yemez, tok ne demez. 2. Al (Hile) ile aslan tutulur, güç ile sıçan tutulmaz. 3. Bir karga ile kış gelmez. 4. Kurt komşusunu yemez. 5. Tembele bulut yük olur. 6. Evdeki buzağı öküz olmaz. 7. İt ısırmaz, at tepmez deme. 8. Dağ dağa kavuşmaz, kişi kişiye kavuşur. 9. Yılan kendi eğrisini bilmez, deve boynun eğri der. 10. Kanı kanla yıkamazlar. TEKİN, Talât, IX. Yüzyıl Türk Şiiri, Ankara, 1989 KUDRET, Cevdet, Örnekli Türk Edebiyatı Tarihi, bsk: 2, Ankara, 2000, s: 117-118 BİRKAÇ BEYİT “Algıl ögüt mendin oğul erdem tile. Boyda uluğ bilge bolup bilging ula. (Oğul! Benden öğüt al, edep ve terbiyeye çalış, tâ ki ulusun büyüğü olasın; onlar arasında edep ve hikmetin yayıla.) Kışka etin kelse kalı kutluğ yay Tün kün keçe alkınur ödhlek bile ay (Kutlu yaz geldiğinde kış için hazırlan; gece gündüz geçerek ay ile zaman tükenir.)” SONUÇ Elimizdeki bu eser yabancılara özellikle de Araplar’a Türkçeyi öğretmek için yazılmıştır. Kimi dilcilerimize göre de bu eser şuurlu bir milliyetçi olan ve Türk dilinin zenginliğini bilen Kaşgarlı’nın onun bu özelliğini başkalarına da anlatmak istemesidir. Her ne amaçla yazılmış olursa olsun bu eser Türk dil ve kültür tarihimizin bir “hazinesi” konumundadır. Görünüşte bir gramer kitabı olan Divânü Lügâti’t-Türk içerik olarak çok zengindir. Divanda o zamanki Türk dünyasının dili, kültürü, folkloru, tarihi, coğrafyası, vb. özelliklerin verilmiş olması onu daha da önemli kılmaktadır. Eseri asıl önemli kılan da budur zaten. Bu eser aynı zamanda Türk dilinin ilk Türkçe sözlüğü olmasıyla da önemlidir. Eserin tanıtımı daha iyi yapılmalı ilköğretimde, ortaöğretimde ve yükseköğretimde öğrencilerin kapasitelerine göre yavaş yavaş verilmeli, bu kültür hazinemiz herkese öğretilmelidir. Divânü Lügâti’t-Türk, Besim Atalay Tercümesi, cilt: 1, baskı: 4, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1998, s: 51 ve 81 KAYNAKÇA: 1. Divanü Lügâti’t-Türk Tercümesi, Çev: Besim Atalay, 4. bsk., Ankara, 1998 2. BANARLI, N. Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi,İstanbul, 1998 3. CAFEROĞLU, Ahmet, Kaşgarlı Mahmut, 2. bsk., İstanbul, 1999 4. KUDRET, Cevdet, Örnekli Türk Edebiyatı Tarihi, 2. bsk., Ankara, 2000 5. KURNAZ, Cemal, Eski Türk Edebiyatı, Ankara, 2001 |
Forum Saati: 00:14. Zaman dilimi GMT +3 olarak ayarlanmıştır. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
NETGUC İNTERNET HİZMETLERİ