|
|
| |
| | LinkBack | Seçenekler | Arama | Stil |
| |
| | #1 |
| Çevrimiçi ![]() ![]() ![]() | Tarihin gölgesinde sükunet: ÖZBEKİSTAN 'S?n öz ?ul?uñnı tüzgil bolma ?l a?l??ıdın ?ursend / Kişige çün kişi ferzendi hergiz bolmadı ferzend' Bu beyit, Özbek şair Ali Şir Nevai’yi ait. Diyor ki 15. YY’dan bize seslenip, “Sen kendi yaratılışını düzelt, başkalarının ahlakına karışma / Çünkü insana, bir başkasının oğlu asla kendi oğlu olmadı”Aradan altı yüzyıl geçmesine rağmen bugün yazılmış, bugünün insanına söylenmiş gibi.. Başkalarını eleştirmekten kendine bakamayan ‘insan’ın yüzyıllardır süren aldanışı. Karşısında görüp eleştirdiğinin kendinde de olduğunu görememesi, bir başkasının oğluna çeki düzen vererek kendini iyi hissetmeye çalışması. Son 10 gün kendi yaradılışımla da hesaplaşma fırsatı bulduğum, Nevai’nin güzel ülkesi Özbekistan’daydım. İnsana kendini iyi hissettiren. Bir Avrupa şehri gibi İslam Kerimov Taşkent Uluslararası Havalimanı’nda inip otele yerleştik, dünyanın farklı ülkelerinden Özbekistan Turizm Bakanlığı’nın Turizm Fuarı için davet ettiği toplam 20 gazeteci. Ertesi gün Taşkent sokaklarını gezerek başladık basın gezisine. Orta Asya’nın kalbinde bir Avrupa şehri gibi Taşkent. İpek Yolu’nun önemli duraklarından biri olan şehirde modern mimari ve tarihi yapılar iç içe. Merkezde modern hayatın tüm izleri var. Yüksek binalar, büyük alışveriş merkezleri, kafeler, işlek caddeler, metro... Tarih ise şehrin yanı başında. İşte ilk durak Hz. İmam Kompleksi. Görür görmez insanın nefesini kesen büyüleyici bir yapı. Az önceki modern şehirden çıkıp 16. YY’a hızlı bir geçiş. Önce bir tarih filminin platosunda gibi hissediyorum kendimi. Ama yaklaştıkça, yapılardaki mavi çinilere, ahşap oymalara dokundukça tarihin içindeyim adlı adınca. Komplekste yer alan iki medresede sanki matematik çalışıyor öğrenciler, logaritmalar, türevler, trigonometri belki. Ama öyle değil, medreselerden içeri girince, turistik eşyalar satan stantlarla karşılaşıyorum. Suzani desenli hırkalar, şallar, kaftanlar... ![]() Tertemiz bir Taşkent Az ileride Hz. İmam Camii. 2007’de yapılan modern camide geleneksel İslam mimarisi ve modern tasarımlar birbirlerine eşlik ediyor. Dış cephede taş işlemeler, duvarlarda mavi çiniler, Hindistan’dan getirilen sandal ağaçlarından yapılan direkler. Caminin avlusunda oturup içine girdiğim tarihin sükunetine bırakıyorum kendimi. Buradan, Chorsu Bazaar’a geçiyoruz. Devasa bir pazar yeri burası. İçeride hangar gibi bir alanda ne ararsanız var: Et, baharat, kuruyemiş, turşu, meyve, sebze... Bir renk cümbüşü içinde kokular, sesler. Taşkent’e geldiğim andan itibaren dikkat çeken temizlik buraya da hakim. Yerlerde tek bir pazar kalıntısı yok. Kimse yere bir şey atmıyor. Tezgahların önünde çöp kovaları ve çöp poşetleri var. Burada sadece alışveriş yapılmıyor, Özbeklerin sosyalleşme alanlarından aynı zamanda. Yüzler gülüyor, tezgah önünde sohbetler demleniyor. Özbekistan kültürü bizzat burada yaşanıyor. ![]() GÖRKEMLİ BİR 15.YÜZYIL YAPISI Taşkent’ten sonraki durağımız Semerkand’a hızlı tren ile gidiyoruz. Normalde yedi-sekiz saat sürecek yolu iki saatte alıyoruz. Buradaki ilk durak Emir Timur Türbesi. Tuğla ve çinilerin iç içe geçtiği görkemli bir kapıdan giriliyor türbenin bulunduğu avluya. Karşıdaki eyvanın içindeki camdan, türbeyi görebiliyoruz. Koyu yeşim taşından bir mozolesi var Timur’un. Dönemin mutasavvıflarından birinin ayak ucunda; sağında ise torunu Uluğ Bey. Mezarı başka bir alanda. Sarı ışıklarla aydınlatılmış tillekari (altın kaplama) işlemeler içinde görkemli bir 15. YY yapısı. Merkezi kubbe yıldız deseninde mavi yeşil çinilerle işlenmiş. Türbenin içindeki derinlikli boşluk tamamlıyor Orta Asya’nın en güzel yapılarından biri olan türbeyi. ![]() Bibi Hanım Camii Ardından Bibi Hanım Camii’ne geçiyoruz. Timur, eşi Bibi Hanım için yaptırmış bu camiyi. İçine girilemiyor ama dış cephesi Orta Asya mimarisinin çarpıcı örneklerinden birini oluşturuyor. Caminin yanlarındaki minareler yapının ihtişamını artırıyor. Bibi Hanım Türk ve İslam dünyasının önemli kadın figürlerinden biri. Timur’un en sevdiği eşlerinden; siyasi ve sosyal açıdan güçlü ve etkili bir kadın. Özbekistan’da sükuneti en çok yaşadığım yer onun camisinin avlusu oluyor. Sessizliği dinliyorum uzun uzun, kuş seslerinin eşlik ettiği. ![]() SEMERKAND’IN RUHU REGİSTAN MEYDANI Ve Semerkand denince akla gelen ilk yerlerden biri olan Registan Meydanı. Semerkand’ın ruhu en çok burada hissediliyor. Binlerce yıllık hikayeleri sırtlamış, büyük bir zarafetle ağırlıyor, yerli ve yabancı turistleri. İçinde üç muhteşem yapı var: Uluğ Bey Medresesi, Sher-Dor Medresesi ve Tilla Kari Medresesi. Bilim, sanat ve kültür iç içe. Renk paletinde mavi, yeşil, altın ve beyaz tonlar. Meydanda durup tarihin içinde küçücük bir varlık olarak bu al gözüm seyreyle ihtişama bakarken insan Nevai’nin şiirindeki gibi kendini sorgulamadan edemiyor. Ertesi gün, gece vakti bir kez daha gidiyoruz meydana. Her üç yapıda rengarenk bir ışık gösterisi. Kırmızıdan mora, yeşilden, maviye, sarıdan, pembeye... Tüm renkler dans ediyor. Bir masal şehri gibi. Hemen ardından yapılarda bir video mapping başlıyor. Tarihi, ilk gününden bugüne önemli olayları içeren, medreselere yansıtılmış bir video kaydında izliyoruz. Nazım’a mutluluğun resmi olarak sunsam, hayır demez gibi. ![]() DÜNYANIN EN DAYANIKLI KAĞIDI Semerkand programı yoğun. Siyob Bazaar, Hazreti Hızır Kompleksi, İpek Yolu Turizm ve Kültürel Miras Üniversitesi, Shohi Zinda Kompleksi, Semerkand İpek Halı Fabrikası... Ama en çok da Semerkand kâğıdı yapım atölyesine hayran kalıyorum. Yazıyla çiziyle uğraşanlar için kağıt kıymetlidir. Hele 8. YY’da Çinli esirlerden öğrenilip dut ağacı dalından elle yapılan Semerkand kağıdıysa söz konusu olan. Dünyanın en dayanıklı kağıdı. 300 yıl ömür biçiliyor. Dut ağacının dalları soyularak işe başlanıyor. Elde edilen lifler suda ezilerek yumuşatılıyor. Ortaya çıkan hamur kalıplara dökülüyor, ardından kurutuluyor, sonra taşlar yardımıyla düzeltiliyor. Elimi değdirdiğimde içim titriyor ileride harf dökecek kağıtlara. ![]() HIRÇIL CENNET TAAMI GİBİ Öğle yemeği için kentin en turistik restoranı olan Beş Kazan’a gidiyoruz. Geleneksel Taşkent pilavı servis ediliyor. Bol üzümlü bir pilav tabağı, ortasında et, tabağın bir yanında iki bıldırcın yumurtası, diğer yanında tek bir sarma. Pilav fazla tatlı ama çok leziz. Tüm seyahat boyunca yerel restoranlara gidiyor, öğle ve akşam yemeklerinde et ve türevlerini yiyoruz. Ama elbette modern restoranlar ve tanıdık tatlar da var. Bizim yemek kültürümüz için fazla etli bir menü. Salataları çok güzel. İyi kalite yağlarla yapılıyor. Çorbalar enfes. Un aşı çorbasına bayıldım. İçinde ince kesilmiş erişte, birkaç küçük köfte ve nohut var. Çok hafif ve lezzetli. Ama benim favorim ‘hırçıl’ oldu. Patlıcanı mısır ununa bulayıp kızarttıktan sonra teriyaki sosla servis ediyorlar. Cennet taamı gibi. YARIN: BUHARA’DA BİR BİENAL DENEYİMİ, BİR AÇIK HAVA MÜZESİ: HİVE... Kaynak ; Milliyet |
|
![]() |
| |