![]() |
![]() |
![]() | #1 |
Çevrimiçi ![]() ![]() ![]() ![]() | 'Ölüyü' dengeleyen ayakta kalıyor! 3 kez yıkılan Fatih'i yaşattı: Sırrı harçla çelikte ![]() ![]() ÖNCE DOLGU SONRA DESTEK Tarihi eserlerin restorasyonu için yapılan her işlem, onların ömrünü uzatarak gelecek nesillere miras bırakmak içindir. Bazı camilerde, kemer ya da kubbeli yapılarda görülen ve yapının paralel duvarları arasında dik yerleştirilen demir çubukları gördüyseniz, yapının ayakta kalmasını sağlayan önemli bir güce şahit olmuşsunuz demektir. Bu çubuklar aslında hem yapının inşasında kullanılan duvar ve kubbe taşlarını bir arada tutmaya hem de eserin dengeli şekilde ayakta durması için onu 'ölü' yüklerden kurtarmaya yarıyordu. Peki ama 'ölü yük' ne anlama geliyordu ve yapı neden bu yüklerden kurtulmalıydı? Mühendis Atalay Baykan bunu, "Kültürel miras değerlerimizden olan tarihi yapılar coğrafyamızda ağırlıklı olarak yığma kâgir diye tabir ettiğimiz yöntemle yapılıyordu. Bu yapım yönteminde taşıyıcı sistem beden duvarları üzerine konumlanır. Kâgir yapıda yer alan kubbe, tonoz gibi ögeler yüklerini beden duvarlarına aktarır ve yapının ölü yükleri, yani kendi malzeme ağırlığından kaynaklı yükleri ve deprem yükleri altında çalışması bu şekilde tasarlanır. Yığma kâgir yapıların yapım tekniği derz dolgu üzerinedir ve beden duvarları minimum boşluk kalacak şekilde veya taşlar arasında boşluk bırakmayacak şekilde örülür. Bu noktada dışlık-içlik diye tabir ettiğimiz günümüzde 'pencere' gibi düşünülebilecek boşluklar bile yapının statik davranışını ciddi şekilde etkiler" diye açıklıyor. İşte her şey boşluk kalmadan birbirine yapışan taşların dengesini korumasına bağlıydı. Tam da bu noktada ise devreye başka bir destekçi giriyordu! Alıntı Metni ![]() YARINLARA HAZIRLIK: PASLANMAZ ÇELİK DEVREDE Harcın ve taşların birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğu duvarların, bir de dengede durmaya ihtiyacı vardı. Zaten kâinattaki her şey de bir denge üzerine çalışırdı. Bir yapı inşa etmek de bir medeniyet inşa etmek olduğundan, sağlam duvarların ve güçlü taşıyıcı sistemlerin anahtarı dengeli bir inşaatın, yıllara meydan okuması demekti. Bunun için de harç, taşların arasında kalmalı ve boşlukları kapatıp dışa taşmamalıydı. Peki bu nasıl sağlanacaktı? Atalay Baykan bunun sağlanamaması sonucu yaşanacakları anlatarak 'dengenin' önemine dikkat çekti. Baykan, "Yapılan enjeksiyonun duvar içinde kalması ve verimli olması esastır. Basınçla yapılan bu enjeksiyon harcının takibi iyi yapılmazsa duvar içerisinde kalmayabilir ve yapılan güçlendirme, onarım esaslı çalışma verimsiz olabilir. Bir diğer husus da gereken miktarda enjeksiyon harcının yapılmasıdır. Olması gerekenden fazla yapılması durumunda duvar içi boşlukların dolmasının yanında duvarda şişmeye ya da duvar üzerine bulunan fresk, mozaik, çini, kalemişi gibi detayların patlamasına yol açabilir. Bu yüzden yapılacak bu enjeksiyon, tecrübeli ellerden çıkmalı ve kontrolünün sağlanması elzemdir. İş sadece enjeksiyon harcının duvar içlerine enjekte edilmesiyle bitmez. Bunun yanında yapılması gereken birkaç işlem daha vardır. Donatısız yani demirsiz bir beton ya da bağlayıcı harç üzerine basınç uygulandığında, iyi sayılabilecek bir dayanım gösterirken bir çekme kuvvetine maruz kaldığında kolayca parçalanabilir" diyordu. İşte sıra donatıya geldiğinde de neredeyse her alanda sağlamlığını konuşturan paslanmaz çeliğe çok iş düşüyordu. Atalay Baykan çeliğin görevini de, "Yığma kâgir sınıfta yapılar örülürken içerisine belli kotlarda ahşap hatıllar çakılır. Bunun sebebi hem duvarın kendi içerisinde malzeme kaynaklı yük dağılımını dengelemek hem de ahşap hatılların duvar içerisinde depremde oluşacak çekme kuvvetini karşılamasını sağlamaktır. Ancak ahşabın da bir ömrü vardır ve duvar içerisinde yer alan ahşaplar özellikle dış ortam etkisiyle çürür, böceklenir yok olur ya da kum gibi dağılacak bir duruma gelir. İşte bu sebeple beden duvarları içerisinde çekme kuvvetini karşılayabilecek bir yapı elemanı kalmaz ya da dayanımı çok düşük seviyelere düşer. Dayanım kaybını telafi edebilmek, beden duvarlarının deprem sırasında bir çerçeve gibi bir arada çalışmasını sağlayabilmek için duvar içi ve karşılıklı birbirine bağlanan paslanmaz güçlendirme gergi sistemlerini günümüzde uyguluyoruz. Bu sistem ustalıkla yapılır ve kontrol edilir ankrajı profesyonelce yapılırsa, duvar içerisinde kaybolan ve değiştirilmesi mümkün olmayan ahşap hatıllardaki dayanım kaybı telafi edilir" diye anlattı. ![]() Kubbeler genellikle dış ortama en çok maruz kalan ve yapıya zarar verecek koşullarla en çok yüzleşen noktalardı. Yapının en etkileyici noktalarından biri olan kubbelerin de depreme dayanması ve güçlü şekilde ayakta kalması için desteğe ihtiyacı vardı. Bu da onu taşıyan sağlam duvarlar ve çelik donatılara bağlıydı. Atalay Baykan bunu şöyle açıklıyor: "Kubbe dış ortam koşullarına ve yılların getirdiği malzeme eskimesine maruz kalır. Bu sebeple yapıldığı zamana nazaran deprem dayanımı ve performansı düşer. Kubbe gibi eğimli yüzeylerde karbon takviyeli güçlendirme harçlarıyla kubbe dış yüzeyi sarılarak depremde oluşan kayma kuvvetine karşı dayanım sağlanır. İlave olarak bu malzemelerin duvar kesitlerinin düşük olduğu narin duvarlarda kullanılması da (enjeksiyon ve paslanmaz gergi sistemi) faydalıdır. Deprem yapıya yatay bir kuvvet olarak etki eder. Ne kadar kültürel miras, eski, yığma, kagir yapılar da olsa bazı yapılarda narin duvarlar ya da malzeme niteliği düşük duvarlarla karşılaşırız. Düz yüzeylerde ve duvarlarda uygulanması kesinlikle fayda sağlar. Ancak bu malzemelerin de belli yetkinliğe sahip kişilerce uygulanması, denetlenmesi elzemdir." ![]() 1766'DAN SONRA 3 KEZ YENİDEN YAPILDI Yapıların ayakta kalmasını sağlayan en önemli faktörlerden biri de bakım ve onarımlarının ihmal edilmemesidir. İnşa yılı ne olursa olsun her yapının bakıma ihtiyacı vardır. Tarihi eserler kültürel değerler taşımaları nedeniyle de diğer pek çok yapıdan her zaman daha çok önemsenmiş ve düzenli olarak bakıma alınmıştı. Bu da onların ayakta kalması için çok önemli bir adımdı. Ancak bazı istisnalar da olabiliyordu. Her ne kadar bakım yapılsa da, İstanbul'u etkileyen her depremde bir kez daha hasar alan ve bir kere tam anlamıyla yıkılan Fatih Camii de onlardan biriydi. Cami Fatih Sultan Mehmet tarafından şehrin yedi tepesinden birine yaptırılmıştı. 1470'te inşası tamamlanan eser, 1509, 1766 ve 1894 depremlerinde büyük hasar görmüştü. Öyle ki 1766'da neredeyse tamamen yıkılan camii 1771'de yeniden inşa edilerek bugünkü halini almıştı. Yaşanan 3 büyük depremde de caminin hasar alan noktaları yeniden inşa edilmişti. Bugünlerde ise İstanbul'un gözbebeklerinden biri olan eser, paslanmaz çelikten yapılmış gergi sistemleriyle çok daha güçlü şekilde gökyüzüne uzanıyor. Yapının restorasyonunda görevli mühendis Atalay Baykan Fatih Camii'ni ve bu gergi sistemiyle ayakta kalan eserleri anlatarak sözlerini noktaladı. Alıntı Metni Kaynak ; Milliyet |
![]() |
![]() |
| |